Eski siyasilerin yeni nesil siyaset iştigalcilerine nazaran hem bir birleri ile hem de topum yani seçmen ile daha bir nezaket çerçevesinde bir ilişki içerisinde olduklarını söylemek mümkündür. Millete tepeden bakan seçilmişlerin siyasetçileri her dönemde bulunmuş olmakla birlikte özellikle halka direkt olarak hakaret etme derekesine düşenler de oldu maalesef. İstisnai olarak millet ile derin bağlar kurmak suretiyle kaynaşmış olan siyasilerimiz de mevcut oldu; halen de var tabii olarak. Bizim burada özellikle dikkat çekmek istediğimiz nokta-i nazar şudur ki;

          Uzun yıllar boyunca tek parti iktidarının ardından kurulmuş olan Demokrat Parti’nin milet nazarında sevilmesine sebep olan etkenlerden biri umut ise diğeri inanç idi. O yıllarda fanatik siyasi oluşumlardan ve tabandan ziyade; topyekün bastırılmış bir millet toplum söz konusu idi. Yıllar sonra mevcut iktidar sol merkezde siyaset yapıyor olmasına rağmen aşırı sol parti liderleri ve onlara sınırsız bağlılık duygusu içerisinde olan terör & parti ikileminin mensupları türedi. Marksist bir yapı içerisinde örgütlenen bu oluşumlar her zaman önce örgüt sonra parti olarak piyasada arzı endam etmemişler bazen de önce parti sonra örgüt ortaya çıkmıştır. Günümüz versiyonu olarak Hdp önce örgütü, Chp ise önce partisi kurlan şeklinin numunesidir. Aslında örgüt mensupları fikri yakınlık dolayısıyla sızarak Chp’ yi bir nevi ele geçirmişlerdir de diyebiliriz. (Terör örgütü seviciliğinin arkasında ki esbab-ı mucibe anlaşılmış oluyor böylece sanıyorum)

          Gelişen dünya şartları, insanları ne için yaşadığı ile ne için öldüğü konusunda sorgulamaya itmiştir. Daha doğrusu davası için ölenler saygı (!) ile anılırken beraber yürüdükleri insanların zamanla marksizm ve sosyalizmden kapitalizme doğru tenzili rütbe ettiklerini görmek arkadaşlarının aklını başına getirdi diyebiliriz. Her kesimden babanın evladına ‘’Aman oğlum, kızım uzak durun bütün siyasi işlerden’’ diye telkinde bulunmalarının arkasında bu geç öğrenmişlik yatıyor idi. Biraz da darbe dönemlerinde örgüt mensubu olarak ya da kazara içeri girenlerde oluşan yılgınlık ve korku ekleyince üzerine, küçük bir de evlat sevgisi sosu  aha da lezzetli bir toplumsal sorumluluktan uzak asosyal insan tatlısı. Ama piyasa affetmiyor ve uzak tutulan bu çocuklar daha kolay yem olabiliyor örgütler için.  

          Şimdilerde ise siyasi parti liderlerine olan bağlılıkta ki şiddetin hafiflediğini ve diğer siyasilere karşı eskiye nazaran mevcut seçmende ciddi yumuşama olduğunu görüyor, gözlemliyoruz alanda. Yaptığım yolculukların bir çoğunda yanımda oturan yolcular ile küçük denemelerin ardından başlarım sohbete, ama benden çok konuşunca ne kadar yorucu olduğunu da fark ediyorum. Ya da bir şekilde zaman-mekan beraberliği yaşadığım bir çok yeni tanışmalarda özellikle siyasi meseleler açılır zaten olur olmaz yerden. Mesela yol iyi yapılmış ise oh be neydi eskiden çektiğimiz şu yollarda deyiverince hemen sazan muhalif lafa atlıyor. Al sana yolculuk boyunca sürecek siyasi bir sohbet. Bu sohbetler esnasında seçmende tespit ettiğim en önemli değişim bence tam da budur yani eskiye nazaran daha sempatik ve daha hoş görülü oluyoruz. Çocukluk yılarımızda hatta gençlik dönemlerimiz de çevremizde bir çok farklı görüşten arkadaşımız olmuştur. Bunların kendi siyasi liderlerine olan bağlılığı o kadar yüksek düzeyde olurdu ki kazara biri diğerinin liderini eleştirse kavga çıkardı alimallah.

          Aynı arkadaşların ise kendi liderine bağlılığında ki bu aşırılığın karşısında bir de üstüne üstlük karşı olduğu lider ile ilgili düşünce ve yorumları ise inanılmaz düşmanlık temeli üzerine otururdu. Hele bir de sağ sol hikayesine girmeye görün kesinlikle çıkışı olmayan bir yola saptınız demektir. Allah yardımcınız olsun.

          Ancak doksanlı yıllarda siyaset arenasında yaşanan bazı değişimler sahaya da yansımaya başlıyordu zamanla. Aynı zamanda hekim ve daha sonra siyasetçi olan (Yıldırım AKTUNA) önce sol partiden sonra da sağ partiden aday ve milletvekili olunca bir de bundan dolayı eleştirilince

          -Ya hu ne var bunda her iki partinin de tüzüğü nerde ise aynı. Aynı kalemden çıkmış gibi bence sorun yok deyince millette jeton sesli bir düşüş yaşadı. Aslında kendisi solcu olduğu halde seçim bölgesinin düşünce ve inanç dünyası dolayısıyla hayatı boyunca midesi kalka kalka sağ partide siyaset yapanların varlığını da bilir bu kardeşiniz.

          Daha sonra Demirel’in hısımı İlhan KESİCİ önce bir sağ siyasetçi (DYP) ardından sol siyasetçi (CHP) rolü kesince bu vb. durumları gören millet önce biraz irkildi ama sonra işin nüansını kavradı. Artık fikirler eskisi kadar sert ve katı cisimler olarak algılanmıyor ve bir geçişgenlik hoş görüsü baş gösteriyordu yavaştan. İşte tüm bunlar seçmen arasında uç fikir ve anlayışlardan uzak çoğunluğu temsil eden safiyetli grubun uyanmasına vesile oldu. Hem de neden sonra. İlerleyen yıllarda bir biri ile savaşta şehitler (!) vermiş olan iki siyasi parti Mhp ve Chp (Dsp) koalisyonu kurunca ve inanılmaz bir uyum ortaya konunca arada ki buzlar da erimeye başladı.

          Rahmetli Erbakan iki siyasi parti mevcut olduğunu ve bunlardan birinin Milli Görüş’ün partisi diğerinin de DİĞERLERİ olduğunu yıllarca söylemesine rağmen bu yaşananlar olmadan bir çok kişi anlayamadı bu hakikati. Belki de hala anlayamamış olanlar da mevcuttur.Belli ki bu ve benzeri yazılar esnasında kendisinden çok ça söz edeceğiz rahmetli Hocanın. Çünkü hem bir dönemin Türkiye’sine hem de Türkiye’nin top yekün geleceğine yön verebilmiş müstesna bir siyasetçidir. Partilisine ve diğer seçmen ve siyasilere karşı en nazik ve en saygın hitapları kullanan bir şahsiyet olması bakımından da önemli bir kişilik olan Necmettin Erbakan’ın bir meclis konuşması aklımdan hiç çıkmaz.

          Bülent Ecevit mecliste bir konuşmasında hocaya çatmış o da cevap veriyor. Çatarken de Kıbrıs meselesi ile alakalı Sayın Erbakan aynı osmanlıda ki gibi kan döküp toprak almayı düşünüyor galiba diyor. Cevap yine aynı kürsüden ve Sayın Ecevit haklıdırlar. Evet biz aynen Osmanlı gibi yapıyoruz ancak kan döküp toprak almak için değil bilakis ecdadımızın da yaptığı gibi orada yaşayan soydaş ve müslüman kardeşlerimizin ve ata / ecdat yadigarı vatanımız olan Kıbrıs’ın ve Türklüğün; soydaşlarımızın korunması için çaba sarfediyoruz.

          Özellikle son zamanlarda en hırçın seçmenin sol seçmen olmasını bir çok sebepten dolayı normal karşılıyorum. Öncelikle uzun süredir iktidar olamamışlık ve hatta artık muktedir olamıyor olmak, sıkıştıklarında göreve davet edecek bir ordu bulamamak ya da ordunun bu davetlere kulak tıkamasına şahit olmak gibi geçerli mazeretleri dolayısıla hırçınlaşmış oldukları kanaatindeyim. İşi biraz daha ileri götürerek ve hatta utanmadan, sıkılmadan Kurtuluş savaşı döneminde bile kolaylıkla kabul edilemeyecek/ edilmemiş olan manda zihniyeti ile NATO’dan, Batı’dan destek ve hatta işgal bile bekleyen bir psikolojiye girmiş olmalarına da şahit olduk ya artık o cenahın yapacağı her şey normal geliyor bana.  

          İnanılmaz olaylar ardı ardına gelişiyor ve artık sıradanlaşıyor maalesef. Daha önce CHP ya da hangi ad ile siyaset yapıyorsa döneminde devletin baskıcı sol yönetimini destekleyen bir partinin vekili Ahmet Türk ile yıllar sonra Hdp vekili olarak Pkk desteği anlamına gelecek pozlar verdiler birlikte. Ahmet Türk’ü kendilerine benzetmek isterken onlar ona benzedi. Bir seçim sonrası sol iki anlayış ‘’Birlikte iyi salladık’’ kutlaması yaptılar. Demek ki neymiş sol başından itibaren teröre sıcak bakınca zor olmuyor beraberlikler. Bu açıdan bakınca Fetö ile muhabbetlerini anlamak kolaylaşıyor. Chp seçmeni ise sırf iktidara olan ya da bilinçli olarak ve defalarca başarısızlık ile sonuçlanan seçimler sonrası hedef şaşırtmak için doldurulan öfkesi dolayısıyla bunu çok kolay kabullenmiş vaziyette.

          Bir siyasi hareketin kalitesini başında ki insanlar belirlediğine göre yapılan muhalefetin hali hazırda ki seviyesi yerlede iken ne beklenir ki seçmenden. Aynı reaksiyonu göstermekten ileri gidemiyorlar.

          Seçmen işe kendi tarafından bakmayı ve ülkeye hiç kimsenin sahip çıkamayacağı kadar sahip çıkmayı biliyor, öğrendi. Artık kendi işini kendi görüyor ve aldatma ve kurgulara itibar etmiyor.

          Son güzelleme ise Refah Partisinin sol mütefekkir (!) milletvekili Mehmet Bekaroğlu’ndan geldi. O da Yaşar Nuri’nin aradığı ve bulamadığı şeyi arar gibi dolaşıyor oralarda ama. Bakalım sonu hayrolsun.

          Kendi siyasi liderine karşı acımasız konuşma belki sadece muhalefet partileri için geçerli olabilir. Ve iktidar partisinde bir şekilde hala umut olacağı için de düşünülen eleştiriler korku ya da beklenti ile ertlenebilir ya da sesi kısılabilir. Ama süreç artık ‘’Her konuda ağzı olan konuşuyor’ a kadar gidecek gibi duruyor diyebiliriz. Herkes eleştiri yapıyor, yapacak, yapmalı. Ama birazcık olsun istidat ve bilgi olsa fena olmaz. Çünkü öbür türlü akşam haberlerde dinlenilen şeylerin satıldığı boş konuşmanın ötesine geçmeyen diyaloglar yaşanıyor.

          İşin tek sakıncalı yanı ise hiç vaz geçmeden, ara vermeden sadece eleştiri yapan ‘’Müzmin muhalif’’ arkadaşlar. İşin doğru tarafından bile eleştirecek zemine doğru bir çıkış bulabiliyorlar. Siz siz olun bu tiplerden uzak durun.

          Vesselam…

 

          Cevat YEK

          06.07.2017 03:17