Not: Öncelikle Duma şehitleri için birer Fatiha okuyalım inşaallah. Ve zalimler için yaşasın cehennem.
Bizde adettir Cuma manevi bir güzellik ve sonrası için Cuma ertesi demişiz hem Pazarın ardına da Pazar ertesi deriz biz. Yaşlılarımız hala böyle ifade eder Anadoluda bir çok yerde. Hep hayır bekleriz ertesinden. İşimiz gücümüz ibadetimiz ailemiz hep ertesinden güzellik umarız mesela Bayram ertesi hall edelim deriz. Bayram önü zahmet çekilmesin hem hayrın Bayram sonrasına sarkmasını ve onunla bağın uzamasını temenni vardır sanki biraz. Onun için Afrin ve Münbiç ve Ertesi diyoruz ki hayırlar Feth ola Şerler def ola…
Devlet olmanın ne demek olduğunu yeniden keşf eden Büyük Türk Milleti. Yüz yıl önce kaybettiği gerçek ve büyük devlet olma görev ve sorumluluğunu yeniden uhdesine almak niyetinde olduğunu ortaya koyarken bir zaruret bir vecibe ve benimseme ile sevgiliye kavuşma hissi arasında gidip gelmektedir. Hele hele o kızıl elma meselesi yok mu resmen bütün ideallerin önüne geldi oturdu bile. Müthiş bir tebessüm ile ve uğruna verdiği şehitlerin cennet görmüş mutluluğu içerisinde bir millet ve ülke.
Bu manevi muhabbet ve neşenin kaynağı yine Anadolu dışında ki bir fetih hareketi ile oldu ve işin ilginç olan tarafı yine yedi düvele karşı verilen bir savaş olma özelliği. Elhamdülillah içimiz kan ağlayarak ta olsa Duma katliamına maalesef seyirci kalmış gibi bir çaresizlik içerisinde gibi olsak ta Fransa’ya ayrı ABD’ ye ayrı ayar vermek zorunda kalmış olsak bile çaresiz değiliz farkındayız ama… Her adımdan sonra bir adım ötesinden gelin nolur diye umut içre o bölgeden feryatlar yükselse de nereye kadar gideceğiz ki?
Elbette biz de adalet istiyoruz diyen bir Hristiyan topluluğun feryadı arşı tutalı kaç yüz yıl oldu ki şuracıkta. Biz hala Osmanlı'yız. Benim din kardeşim kendisine zaten ve elbette benden yardım isteyecek, huzur talep edecek. Bundan daha doğal ne olabilirdi ki. Ancak bir de gerçekler var. Esed soysuzları gibi İngiliz işgali sonrası her yerde bıraktıkları gibi yüzlerce yıl bitmeyecek zulüm çarkının kırılması kolay olmayacaktır elbette. Çünkü krallar olduğu gibi Hristiyan demokratik ülkeler de her biri bir yönü ile kraliçeye bir yönü ile Siyonizme hizmet etmekten onur duyacaklardır zaman ne kadar ilerlerse ilerlesin.
Çünkü bu mesele ne sadece Recep Tayyip Erdoğan ile sınırlıdır ne de Türkiye ile sınırlandırılabilir. Tümüyle İslam coğrafyasının ve oluşabilecek yeni ve alternatif medeniyet teklifinin nirengi noktası olan adresin imhası gerekmektedir. Böylelikle oluşan zaafiyetten bir Büyük İsrail kurulacak ve fitne asırlarca devam ettirilecek ki gelecek nesileri ihya olabilsin Batı/l/nın çocukları. Ne olursa olsun vazgeçmeyecekler ama biz vaz geçecek miyiz ki. Elbette hayır. Bu arada üzerimize düşeni iyi yapabilme konusunda eski hastalıklarını devam ettiren sömürülmüş beyinler olan bir takım saltanat müdavimlerinin Batı karşısında ki el pençe divan durumlarının da elden geçirilerek ıslahı aciliyet kesb etmektedir.
Ne sömürenler ne de sömürülenlerin anlayacağı başka bir dil olmadığını düşünüyorum. O dil Güç’tür elbette. Batının gücü karşısında büyülenenin uğradığı sihri bozmak ta yine bize düşen bir görevdir. Çünkü herkes Allah’ın kendisine verdiği basiret ve imkanlar çerçevesinde sorgulanacaktır. Basireti kaybolan arkadaşına / kardeşine yardımcı olmak vazifesi son derece doğal ve basit bir görevdir ve nass ile sabittir. '' Zalimde olsa mazlum da olsa din kardeşine yardımcı olman gerekir. ’’ emrini o zaman anlamayan ve; bir kısım ashabın
-Ya Resulallah mazlum tamam da zalim konusunda ne buyurursunuz? sorusuna
-Zalim olan kardeşinin zulmüne mani olarak ona yardımcı olursun; buyurarak merakını giderir Alla Rasulü.
Öyle ise aldanan yahut gaflet hatta hıyanet içerisine düşme riski olanları bizzat ve sık sık usanmadan uyarmak suretiyle hakka döndürmeye çalışmak bir ibadettir bu anlamda. Ne demek bir müslüman ülke bir biçimde müslüman kanı akıtan İsraille aynı karede ve aynı tavırda yer alsın veya Korsan ve Terörist devlet olan İsrail’e destek olacakmış? Ne demek İslam kimliğine mensup insanlar silahlı bir grup kurup özellikle Müslümanlarla savaşacakmış. Adı El Kaide de olsa açılımında Şeriat geçiyor da olsa Ümmet coğrafyasına ve mümin kafir ayırmadan zulm edecek bir oluşum oluşturmak. Bunları yapan ve yaşatan aynı merkez olduğu konusunda hem fikiriz ancak bir miktar da sorumluk almamız gerekiyor. Çünkü iyi eğitemediğimiz her insanımızı bu ve benzeri odaklara her gün kaptırma ihtimali ile başbaşayız.
Bir ara evli barklı ve tesettürlü samimi müslüman kadınların bunlardan etkilenerek sapkınca onların yanında savaşa katılmak üzere evlerini terk ettikleri yolunda bilgiler de paylaşılmıştı. Korkunçtan da öte bir vaziyeti anlatan bu acı tablo o kadının ülkede din konusunda tatmin edilememsi olduğu kadar evde sevgi konusunda uğratıldığı açlığın da bir hesabının sorulması gerekliliğidir. Bir insan eşinden, çocuklarından ve neredeyse vatanından bile vaz geçerek bu kadar hak ettiği sevgi ve ilgiyi / bilgiyi alamadığı için kendisini bu ve benzeri merkezlere kurban olarak verebiliyorsa o kadınlardan önce acıyacağımız bir geleceğimiz olduğunu da değerlendirmek zorunda kalırız.
Hasılı kelam; Fırat kalkanı ardından Afrin sonra Menbiç ya sonra? Tüm Suriyeye tek başına adaleti hakim kılmaya kalkarsak buna zaten müsade etmezler. Sanki sonuçta kapıda beklediği söylenen ABD & Türkiye savaşı biraz daha muhtemel hale geliyormuş gibidir. Bu olmaz ya olsa bile kaybeden biz olmayız Allah’ın izniyle zaten. Ancak ben bunun farklı kanallar üzerinden bize daha büyük bir düşmanlık getirebilir mi acaba diye de sormadan edemiyor insan şeklinde algılıyorum. Bir kaç soru / sorun aklıma gelip takılıyor. Inşaallah gereken tedbirler alınmıştır.
Soru/n 1) Mesela Pkk dışında bir takım terör örgütleri kurulup başa bela edilebilir mi?
Soru/n 2) Veya DHKP-C gibi atıl tutulup lüzum gördükleri zaman işlevesellik kazandıracakları kaç örgüt mevcuttur?
Soru/n 3) Bir terör örgütü kurmanın maliyeti nedir?
Sorun 1) Ya da Suriyede bizim ilgilendiğimiz yerlerde zamanla yaşanacak sorunlardan bizi mesul tutacak insanlar çıkmaya başlar mı?
Sorun 2) Başlarsa biz ne ederiz. Bizim askerimiz polisimsiz oralarda sükun zamanlarında bir zarar görürse bu bizi nasıl etkiler?
Biz tüm bu soru ve sorunlara rağmen sonuna kadar gitmek mecburiyetinde olan bir ülkeyiz. Ve Allah’ın izni ile muzaffer de olacağız. Yeter ki samimi gayret ve duaya devam edelim. Elbette giyimden gıdaya eğitimden güvenliğe bütün meselelerle ilgilenen durumunda olduğumuz için minnet duygularu yüksek şu dönemde. Şartlar düzeldikten sonra onları Esed'in eline bırkamayacağımız da ortadadır. Hayırlısı ile ülkeye de katamayacağımıza göre; Allah yardımcımız olsun bu uzun soluklu mücadelede ve hakkımızdan hayırlısını nasip etsin inşaallah.
Vesselam
Cevat YEK
09.04.2018 01.11