EĞİTİM KURUMLARI YÖNETİCİLİĞİ HAMALLIK MIDIR?
Geçenlerde bulunduğum bir ortamda yapılan bir konuşma sırasında Eğitim yönetimi işinin aslında hamallıktan ibaret olduğunu söyledi bir Eğitim Yöneticisi! Belki işin öyle bir tarafı vardır ama ben vakıf olamamışımdır ya da başka bir pencereden bakmak gerekiyor olabilir öyle görebilmek için. Ancak çok uzun yıllar önce yine bir ortamda yapmış olduğum Stk görevi ile ilgili olarak benzer bir yorum yapılmış ve arkasından benim şahsımı rencide etmek isteyerek ‘’ Ona orada ancak yerleri süpürtürler’’ demişti birileri. O günlerde başkanımız olan değerli zat dedi ki; ‘’Yahu bu işin her tarafı yer süpürmekten ibaret, her aşaması hamaliye, seni beni yok ki.’’ O üstadın tevazusu bir yana şimdi o Stk’nın kapısında bu sözü sarf eden arkadaşta dahil herkes kuyruğa geçmiş vaziyette. Hem de lütfen üye oldukları ancak bizim emek harcadığımız o stk’dan ciddi destek alımı söz konusu.
Hamallık asla basite alınacak bir meslek değildir. Ülke ekonomisi ne kadar büyürse büyüsün üretilen malzemelerin, ürünlerin taşınması ve ulaşması gereken yerlere iletilmesi işi hayati derecede önemlidir. Ancak her meslekte yaptırılan angarya işler için genellikle hamaliye ifadesi kullanılır. Şöyle ki yüklenen angarya işlere isyanı dillendirmek için ‘’ hamallık yaptırmayın ’’ ya da ‘’ hamalınız yok ’’ diye ifadeler kullanılır isyan duygularına tercüman olarak. Devlet işlerinde özel şirket ve kurumlara nazaran durum biraz daha manidardır. Mesela her verilen işe itiraz eden ve bahane üretip angarya ifadesi kullanan tipler vardır. Verilen her işte arıza çıkarır, aklının kıtlığına bir de kötü niyet ve beceriksizlik eklenince kızılca kıyametin topu patlamıştır artık. Önüne gelen her fırsatı değerlendirir ve yöneticinin kendisinden hiç bir şey istememesini temin etmenin bir yolunu bulur.
Bahis konusu aynı kişi o devlet kurumunda ki işe girmek için gece gündüz dememiş KPSS’ ye çalışmıştır. Uykusundan, gezip tozmasından, hatta yeri gelmiş yemesinden içmesinden taviz vermiş ama o sınavı kazanmıştır. Ve artık hedeflediği devlet işine yerleşince ölümü bekleyen ve sadece yiyip içip uyumak dışında bir Allah kuluna bir küçük yararı dokunmadan darı bekaya irtihali beklemeye başlamıştır. O çalıştığını düşünür ve sadece ben reklam yapmıyorum başkaları gibi der ve bedensel ihtiyaçlarına odaklı olarak bir yaşam sürer gider. Yeri geldi mi de çok çalıştığını söyleyerek önce kendini sonra da çevrede ki kendine uygun aklı evvelleri ikna eder. Normal insanlar sadece ’’ Yav He He ‘’ derler ve işlerine güçlerine bakarlar. Hele ki okullarda yapılması gerekip te azıcık emekle yoluna girecek o kadar çok iş vardır ki sormayın gitsin. Resmi görev tebliği yapılamayacak bir çok konunun varlığı her okul yöneticisi tarafından malumdur. Bir de muhatabın bünyesinde isteksizlik söz konusu ise artık her iş angarya her iş hamallık oluverir.
Ancak bizim burada bahs edeceğimiz asıl mesele okul yöneticisi olarak karşılaşacağımız bu tiplerden daha başkalarının da varlığı ile ilgilidir ki ben o grubun önünde saygı ile eğilirim. Onlar hiç bir iş yapmadan hem kimseyle kötü olmazlar hem de herkes onları fedakar sanacak kadar mahir golcülerdir bu tipler. Bu golün girişi asla kimseler tarafından görülemez, görüntülenemez. O kadar hızlı yenir ki o gol itiraz da edilemez. Çünkü top kalededir ve olan da olmuştur. İşte iyi niyetli olarak ve fedakarca çalışan arkadaşlardan birinin şu ifadesi kulaklarımdan hiç çıkmamıştır. '' Hocam biz çalışıyoruz. En azından ben çalışıyorum ve bu tiplerin yapmadıkları işi de biz yapmış oluyoruz. Ben hakkımı helal etmiyorum.’’
İşte helal paranızı kazandığınızı zannettiğiniz bir çalışma ortamında farkında olarak ya da olmayarak hakkını gasp ettiğiniz bir iş ortağınız ya da iş arkadaşınızın sizden sadece ahirette alabileceği bir durum ortaya çıkmış oluyor. Helal edilmeyen hak meselesi. Burada bir es verelim ve şöyle mini bir hatıra paylaşayım.Kızım İho da kayıtlı ve bir kaç ay olmuş. Oğlum ise normal bir orta okulda eğitimine devam ediyor. İkisi arasında bir tartışma esnasında kızım abisine Hakkımı helal etmiyorum deyince oğlum afallamış ve ağır bir hakarete uğramış gibi şoka girmişti. Onu sakinleştirmek için '' Aslanım evet böyle bir ifade kullanabilir sen daha dikkatli olman gerekiyor’’ demiştim. Ancak kendisi bu ifadeyi daha önce hiç kullanmamıştı çünkü okul ortamı ve o ortamın literatürü farklıydı. Hak helalliği ve ihlali konusunda ki hassasiyet tamamen İslami bir kültürdür ve bu değerleri istismar edenler bundan bi haber yaşamaktadır belirtelim.
Şimdi değerli okuyucu diyeceksiniz ki bu anlatılanların kime ne faydası var. Yetkisi olmayan bir okul müdürünün sair konularda ve hatta böyle bir durumda ne yapacağını / yapabileceğini sanıyordun da ne bekliyorsun acaba. Evet işte tam da bunu sizden duymak istediğim için bütün bu bir araba lafı ettim. Amerika da kısa süre önce ekrana öğretmeni tutuklatan Müdür haberi çıkmıştı. Hem de sadece öğretmene ekonomik sebeplerle zam yapılmadığını ama müdüre zam yapıldığından bahisle şikayet etme durumu idi mesele. Bizde son zamanlarda yapılan bazı iyileştirmeler sayılmazsa öğretmenin idareciden çok ek ders ve kurs imkanları devreye girince farkında olarak ya da olmayarak ‘’Hamallık’’ ifadesini dillendirenleri haklı konuma taşıyan bir uygulama söz konusu. Bir kaç gün önce de yedi yaşında bir çocuğu kelepçelemişlerdi haberde gördük. O çocuk çevre için tehlikeli imiş. Yani Danger! Vay be ne korkak millet bu Abd’liler de canım. Yedi yaşında ki çocuktan korkuyorlar demeyin. Irak işgalinde üç - dört yaşlarında ki çocuğa ağır makinalı tüfeği doğrultan asker de Abd’li idi. Hatırlatayım dedim sadece.
Bahsi geçen örneklerden hiç biri istenecek şeyler değil. Hatta bu örnekleri görünce insanlık kalitesi ile örtüşmediğini ifadeye mecbur kalırız. Kimileri bu tür bir yetkiyi ya da gücü isteyebilecek okul müdürlerinin yada farklı yöneticilerin olabileceği gibi bir algı oluşturmaya çalışabilir de. Ancak bizde ki gücün ya da saygınlığın kaynağı hiç bir zaman böyle bir yetkiden geçmemiştir. İnsan fıtratı gereği bir miktar tesir olsa da asıl saygınlığı manevi alandan devşirmek gerekir yeniden. Bana bir harf öğretenin kölesi olurum diyen büyüklerimizin varlığı yeniden ve her iki taraf açısından keşf edilmelidir. Çünkü sorumlular da bu değeri hak edecek şekilde davranma sorumluluğunu taşımalıdır.
Elbette okularda bulunan tüm öğrencilerin bireysel ve toplu olarak başarılarını etkileyecek en önemli unsurlardan biri budur. Ancak ilmin / bilginin gündelik hayata aksettirilmesi gerçekleşmeden ve kurumsal anlamda yetki sorumluluk dengesi olmadan başarı ortaya çıkmayacaktır. Çünkü neredeyse hiç bir konuda sınırsız ve sorumsuz karar vermediğiniz gibi sevk idareyi sadece gözetmen gibi yürütünce ortaya istenen düzeyde başarılı bir sonuç çıkmıyor. Okul müdürleri sorumlu ve yetkili olarak belirli süre çalışır, denetlenir ve başarısız olanlar işten el çektirilir. Müdür olmak kimse için vazgeçilemez olmamalıdır. Yönetebildiği sürece ve başarılı olduğu kadar vazife yaptırılır sonra kolayca yeni sürece geçiş yapılabilmelidir. Bir kez müdür olanın ömür boyu müdür kalması gibi bir yanlış algının düzeltilmesi gerekiyor.
Yeni dönemde bir çok işin yapılışı en merkezi adres olan bakanlıktan yürütülüp takip ediliyor olunca daha net sonuçlar ortaya çıkar diye sanılıyor ancak en iyi tespit ve denetim en yakın alandan yapılabilir. İşleyişin sürekli daha zor yollardan yürütülme istikametinde ilerleyişi olduğu kadar yenilenen süreçte kolaylaştırcı unsurlarda üretilmiyor değil. Ancak zaman geçtikçe yönetim daha farklı uygulamaların artırılması suretiyle makamından, oturduğu yerinden kalkamayacak bir pozisyona itiliyor. Bürokratik iş yükü gerçek anlamda iş üretimini rakip olarak sürekli yumrukluyor.
Nakavt çok yakında gibi duruyor uyarayım. Yöneticisi nakavt olmuş bir kurumun sevk idaresi aksar ve böyle bir zeminde öğrenci açısından olsun kurum açısından olsun başarı ancak bir hayal ya da rüya olarak yaşam sürmeye devam edecektir. O zaman iyi uykular Türkiyem…
Vesselam
Cevat YEK
01.02.2018 04:10