Bu günlerde çok büyük kayıplar veriyoruz.

İşimizi, aşımızı, aşkımızı yitiriyoruz…

Şevkimiz, cehdimiz, gayretimiz, dermanımız tükeniyor.

Sürekli kan kaybetmektir bizimkisi.

Kaybede kaybede bir gün gelecek kendimizi, kimliğimizi kaybedeceğiz.

Bir izmihlaldir bizi bekleyen neticede.

Eriyoruz…

Güneşin altında eriye eriye tükenen kar yığınları gibiyiz.

Geri dönüşü olmayan bir çıkmaz sokağa girmiş gibiyiz.

Meçhule akıyoruz…

Çıkmıyor önümüze kollarını iki yana açmış bir adam ve demiyor bize durun ey kalabalıklar bu akıp gittiğiniz yol istikamet değildir…

Uzaklaşıyoruz bilmeden, hedef ne…

Kötü miras bırakacağız bu durumda arkamızda.

Bahsederken birileri bizden diyecekler bunlar nasıl muallimlerdi diye.

***

Sistem aynen devam ediyor.

Dershaneleri tartıştığımız kadar neden müfredatı tartışmıyoruz?

Bazı ciddi değişiklikler yapılmasına rağmen zihniyet değişmediği için müfredat olduğu gibi duruyor yerinde.

Andımızı değiştirenler isterlerse müfredatı da pek ala yerinden oynatabilirler.

Ama öncelikle zihniyeti değiştirmek lazım.

Maalesef kendiliğinden olabilecek bir şey değil idrakin tagayyürü.

Eskiden keskin bir bıçak gibi muhaliftik ve değişimi talep eden taraftık.

Şimdi muhalif olduklarımızın yerine muvafık olduklarımız işbaşında.

Bundan mı nedir bizde eski muhalif karakterimizden eser kalmadı.

Her emre boyun eğen, her gelişmeye rıza gösteren isabet buyurdunuz efendimcilerden olduk.

İşte asıl kaybımız hem de büyük kaybımız burada.

Dostum biz muhalefet zeminini kaybettik.

Artık o keskin tenkit kültürümüz kayboldu.

Makam ve mevkileri dolduranları bunlar bizden diye silkeleyemiyoruz.

Hatalarını görmezden gelip o kadar olur canım diyerek onlara adeta kötülük yapmalarında destek oluyoruz.

Derhal eleştirel üsluba geri dönmeliyiz.

Sevdiklerimize sakın yanlış yapmayın yoksa sizi kılıçlarımızla düzeltiriz demeliyiz.

Dostum bunu sevdiklerimize diyemiyorsak bizden kimse bir şey ummasın çünkü biz tutunduğumuz zemini kaybetmiş insanlarız.

En büyük kaybımız işte bu.