Sert konuşurdu ama dosdoğru konuşurdu.

Kitabın tam orta yerinden.

Arkadaşları onun doğru adam olmasını kabullenemediler.

İstikametini seçmesi kudurttu herkesi.

O bir hakikat avcısıydı.

Aradığını bulmak için fasit daireyi kırması gerekiyordu.

Seyahat etti.

İnandığı dine iman eden insanları tanıdıkça açıldı.

Seyretmesi iyi geldi ona.

Kör taassuptan kurtuldu.

Beyazın da insan olabileceğini fark etti.

İnsan olmadan İslam olmanın teslim olmak anlamına gelmediğini öğrendi.

Nijerya Müslüman Öğrenciler Birliği tarafından kendisine Yorubaca olan onursal Omowale ("yuvasına dönen evlat") ismi verildi.

 Daha sonra bunun, en şeref verici ödül olduğunu söylemiştir.

***

"Hiçbir siyahi önder insan hakları için savaşmamıştır, insan hakları dilenmiştir.

Beyaz adamdan insan hakları dilenmişlerdir.

Beyaz adamdan özgürlük dilenmişlerdir.

 Birinden sizi özgür bırakmasını dilendiğiniz sürece asla özgür olmayacaksınızdır.

Özgürlük kendiniz yapmanız gereken bir şeydir.

Amerikan zencisi beyaz adama özgürlük için gereken bedeli ödemeye gerçekten hazır ve istekli olduğumuzu bildirmedikçe, insanlarımız burada her zaman ikinci sınıf yurttaşlar veya sizin yirminci yüzyıl köleleri dediğiniz gibi dolanıyor olacak.

Özgürlüğün bedeli ölümdür."

Kısacası çok sert konuşuyor; özgürlüğün bedeli ölümdür, diyordu.

Dediği gibi oldu.

Ona özgürlüğü çok gördüler.

Ve bir 21 Şubat günü ona özgürlüğün bedelini ödettiler.

***

İhyacı Dava Adamıydı.

Şu vecizeler ona ait:

“Attığında kuklayı değil, kuklacıyı vuracaksın”

“Zulüm kısmak istediği sesi nara yapar ve bazı ölüler yaşayanlardan daha yüksek sesle konuşur”

“Eğer dikkatli olmazsanız gazeteler sizin mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise sevmenizi sağlar.”

“Zaman şehidlik zamanıdır. Ve ben bir şehid olacaksam, bu kardeşlik uğruna olacaktır. Bu ülkeyi kurtaracak tek şey budur.”

“Kimse sana hak, özgürlük, adalet vermez. Adamsan sen alırsın”

“Sadece bir ahmak çocuklarını düşmanın eğitmesine izin verir”

“Amerika’nın olduğu yerde barış ve huzur görülmemiştir. Gittiği her yeri cehenneme çevirmiştir.”

***

Yıllar önce yaptığı tespit nasılda hala güncel değil mi?

Malcolm X bir konuşmasında “ev zencisi” ile “tarla zencisi” arasındaki farktan bahseder. Ev zencisi, yani sahibinin evinde hizmetli olan köle, sahibi hastalınca “hastalandık mı patron?” diye sorar, sahibinin evi yanarsa patronundan önce onu söndürmeye koşar. Beyaz adamın kendisine gösterdiği lütuftan memnundur; zenci olduğunu bilse de ayrıcalıklıdır. Tarla zencisi, yani beyaz adamın pamuk tarlasında çalışmaya mahkûm köleyse, sahibi hastalandığında ölmesi için dua eder, sahibinin evi yandığında neredeyse zil takıp oynar. Tarla zencileri “toprakta karınca, suda balık” kadar çokturlar ve ev zencilerinden her daim daha zencidirler.

***

Amerika’nın siyaset tarihine damga vurduğu gibi, İslam düşüncesine yaptığı katkılarla da adından söz ettiren biri olan Malcolm X, 1925’te doğdu. Malcolm little adıyla dünyaya gelen bu Müslüman eylemci, adını daha sonra Malcolm X olarak değiştirdi. Soyadı olarak “x”i seçmesi, onun için bir başkaldırıydı. 1950’lerin sonuna gelindiğinde Malik El-Şahbaz adını kullanıyordu. ABD’deki siyahların Afrika’daki kökleriyle ilişki kurmalarını teşvik etti, onların hakları için çalıştı ve İslam’ın sözcülerinden biri oldu. 21 Şubat 1965’te uğradığı silahlı saldırı sonucu hayata veda etti ve cenazesine binlerce kişi katıldı. Malcolm X arayışlarla dolu bir hayat başlıklı kapsamlı biyografi, bu efsanevi liderin hayatıyla ilgili gerçeklere ve bilinmeyenlere ışık tutuyor. Amerikalı tarihçi Manning Marable’ın kaleme aldığı eser, yayımlandığı sırada New York Times tarafından yılın en iyi on kitabından biri olarak gösterilmiş ve 2012’de tarih dalından Pulitzer Ödülü’nün sahibi olmuştur.