Gazi’ye muhalefeti sebebiyle karalanan M. Sabri Efendi’nin Sevr’i imzaladığından ölüm fetvaları verdiğine kadar bir dizi iddia ortaya atıldı.
M. Sabri Efendi’nin iddia edilen fetvaları vermediğini ve Sevr’e imza atmadığını Murat Bardakçı "Cehaletin de bir sınırı var!” başlıklı yazısında hatırlattı.
Faydası olmadı çünkü kin ve nefret gözlerini kör etmişti.
Aynı minval üzere yazılar devam etti.
Aslen Tokatlı olan Mustafa Sabri Efendi döneminin en önemli ilim adamlarından biriydi ve Gazi’ye muhalifti.
Bu yüzden sürgüne gönderilen ‘yüzellilik’lerdendi.
Şair Rıza Tevfik, nesir edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük temsilcisi Refik Hâlid Karay, gazeteciler Refi Cevat Ulunay, Tarık Mümtaz Göztepe, ayrıca ÇerkesEdhem ve istihbaratçı Kuşçubaşı Eşref listedeki meşhur isimlerdir.
İnönü cumhurbaşkanı olduğunda affedildiler ve bazıları yurda döndü bazıları dönmedi.
Affedildikleri için de her türlü vatandaşlık haklarına kavuştular.
Tokatlılar da hemşerileri M. Sabri Efendi’nin ismini önce bir vakfa sonra da bir liseye vererek yaşatmak istediler.
Doksanlı yılarda adına kurulan vakıf iddia edildiği gibi Adnan Çiçek zamanında değil Nizamettin Aydın zamanında kuruldu.
Kurucuları CHP il başkanı dâhil Tokat’ın tümünü temsil eden bir heyetti. Ben de o heyet içindeydim. Yapılan yayınlar üzerine CHP İl başkanı istifa etmek zorunda kaldı.
Her gün binlerce insanın iaşesini temin eden vakfın ismine takan birileri dava açınca isim Çiçek döneminde değiştirildi.
M. Sabri Efendidöneminin en saygın ilim adamıdır.
İslam dünyasının fikri bir karmaşa içinde olduğu dönemde Mısır’a hicret etmek zorunda kalmış ve yazdığı kitap ve makaleleriyle sapkınlıklara karşı mücadele etmiştir.
Mısırlıların, M. Sabri Efendi'yi ve beraberinde deniz yoluyla Mısır’a gidenZahidKevseri’yi kastederek, “Akdeniz’den üzerimize iki güneş doğdu” sözü meşhurdur.
Kelamda Müctehid idi.
Sahihi Müslim şerhinde sekreterlik yaptığım rahmetli Ahmet Davudoğlu hoca ve beş sene kendisine refakat ettiğim Ali Ulvi Kurucu Bey, Mısır’da M. Sabri Efendi ile uzun süre görüşmüşler, hatta Ali Ulvi bey hatıratında M. Sabri Efendi'den uzun uzun bahseder. Her ikisi de M. Sabri hayranıydı.
M. Sabri Efendi’nin ilmi derinliğinden bahsederlerdi hatta Davudoğlu hocanın 'M. Sabri Efendi kelamda müçtehid idi’ dediğini hatırlıyorum.
İlmiyle temayüz etmiş, Şeyhülislamlık makamına getirilmiş kısa süreli de olsa başbakanlığa vekalet etmiş İslam dünyasının bir değeri olarak kabul görmüş hemşerilerinin ismini Tokatlılar neden yaşatmasın ki?
Nazım Hikmet’e gösterilen hoşgörü neden gösterilmesin ki?
M. Sabri Efendi’ye atfedilen suç siyasidir, affedilince temiz sayfa açılır. İsminin kullanılmasında da hiçbir sakınca yoktur, olmamalıdır.
Tıpkı Nazım Hikmet isminin kullanılması gibi.
Nazım amansız bir Atatürk ve CHP muhalifidir, Gazi döneminde hakkında 11 dava açılmıştır. Bir deniz subayı olmasına rağmen İstiklal Savaşı’na katılmamış ve Türkiye aleyhinde şiirler yazmıştır. Moskova’ya kaçmış, Stalin’e övgüler düzmüş, Kruşçev’e yazdığı mektupta “19 yaşımdan beri, yalnızca kalbim ve kafamla değil, geçmişimle de Sovyetler Birliği’ne bağlıyım” demiştir Nazım.
M. Sabri Efendi’ye küfredenlerin çoğu Nazım’ın bu yönünü görmezden gelirler onun sanatına itibar ederler.
Tamam.
M. Sabri Efendi’nin de affa uğramış siyasi yönüne değil zirvedeki ilmine itibar etmek gerekmez mi?
Nazım’a gösterilen hoşgörü ve tahammülün M. Sabri Efendi’ye de gösterilmesi gerekmez mi?
Gerekmiyor, çünkü o Şeyhülislam!
Mustafa Sabri Efendi hakkında yapılan yayınlar arasında yoğunlukla onun bir Türk düşmanı olduğu tezi işlenir.
Türklükten istifa ettiğini içeren şiirini de delil olarak gösterirler.
Doğrudur, eğer o şiirin hangi ortamda ve niçin yazıldığını bilmesek biz de aynı kanaate sahip olabiliriz.
Oysa Mustafa Sabri Efendi aslını inkâr eden biri değildir.
Aksine yazılarında Türkleri savunurken hiç de Türklükten istifa etmiş biri gibi durmamaktadır.
Irk, Din Haline Getirilirse…
Uzatmadan hemen belirtelim ki, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi din haline getirilmek istenen Türklükten istifa etmiştir.
Türklük düşüncesi o dönemde şöyle açıklanıyordu: “Türklük düşüncesi, laiklik ve modernizme olan temayülü daha da güçlendirdi. Çünkü bu düşünce, Doğu-Batı kimliklerini birbiriyle uzlaştırmak gibi bir zahmete katlanmaksızın Türkleri toptan İslam’dan uzaklaştırmayı mümkün kılmaktaydı.” (Ira M. Lapidus, Modernizme geçiş sürecinde İslam dünyası, ç. İ.S. Üstün, İstanbul, 1996, s.71)
İşte Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'nin istifa ettiği Türklük, bize batıdan gelen, Türklere özgü olmayan, gayri milli olan ve Türkleri İslam’dan uzaklaştırmayıhedefleyenTürklüktür.(*)
Yoksa aynı Mustafa Sabri Efendi, gerek yazılarında gerekse kitaplarında Türkleri hararetle savunmuş ve özellikle Arap milliyetçilerine karşı uzun uzun cevaplar yazmıştır.
Gazi’ye muhalefeti de bağımsızlık mücadelesine değil, bu düşünceye muhalefeti sebebiyledir.
Yıldıray Oğur’un ‘Tabelalara sığmayan adam’ başlıklı yazısı bu noktayı özetleyerek açıklığa kavuşturması açısından önemlidir ve değerlidir.
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin siyasi duruşu tartışılabilir. Beğendiğimiz ve beğenmediğimiz yönleri olabilir. Mesela o sadece Gazi’ye muhalefet etmemiştir, ondan önce başka bir gerekçeyle de Abdülhamid Han’a muhalefet etmiştir.
Ama onun asıl temayüz ettiği alan İslami ilimlerdir.
Ayrıca Gazi’ye muhalefeti de yüzelliliklerin affıyla hukuken ortadan kalkmıştır.
Önceki yazımda söylediğim gibiGazi’nin bir başka muhalifi olan Nazım Hikmet’in ismi, sanatıöne çıkarılarak nasıl yaşatılıyorsa M. Sabri Efendi’nin ismi de ilmi öne çıkartılarak yaşatılmalıdır.
Çünkü o hem Tokat’ın hemTürkiye’nin hem de bütün İslam dünyasının önemli bir değeridir.
İlmi değeri, Şeyhülislamlığı ve İslam dünyasındaki şöhretinin yanı sıra İkinci meşrutiyette meclise Tokat milletvekili olarak girmiş olan Mustafa Sabri isminin, memleketi Tokat’ta bir tabelaya yazılmasının çok görülmesi, tahammülsüzlüğün, çifte standardın ve çirkin bir mahalle baskısının tezahürüdür.
Bu baskıya şaşırmıyorum çünkü adamlar şaşı bakıyor; beni şaşırtan o baskıya boyun eğilmesi.
Hasbünallah.
(*)(http://beyanname.blogcu.com/seyhulislam-mustafa-sabri-efendi-hangi-turklukten-istifa-etmisti/12552838)
SPOTLAR:
Spot 1: M. Sabri Efendi döneminin en saygın ilim adamıdır.
İslam dünyasının fikri bir karmaşa içinde olduğu dönemde Mısır’a hicret etmek zorunda kalmış ve yazdığı kitap ve makaleleriyle sapkınlıklara karşı mücadele etmiştir.
Mısırlıların, M. Sabri Efendi'yi ve beraberinde deniz yoluyla Mısır’a gidenZahidKevseri’yi kastederek, “Akdeniz’den üzerimize iki güneş doğdu” sözü meşhurdur.
*
Spot 2 :
Nazım amansız bir Atatürk ve CHP muhalifidir, Gazi döneminde hakkında 11 dava açılmıştır. Bir deniz subayı olmasına rağmen İstiklal Savaşı’na katılmamış ve Türkiye aleyhinde şiirler yazmıştır. Moskova’ya kaçmış, Stalin’e övgüler düzmüş, Kruçev’e yazdığı mektupta “19 yaşımdan beri, yalnızca kalbim ve kafamla değil, geçmişimle de Sovyetler Birliği’ne bağlıyım” demiştir Nazım.M. Sabri Efendi’ye küfredenlerin çoğu Nazım’ın bu yönünü görmezden gelirler onun sanatına itibar ederler.
Tamam.M. Sabri Efendi’nin de affa uğramış siyasi yönüne değil zirvedeki ilmine itibar etmek gerekmez mi?Nazım’a gösterilen hoşgörü ve tahammülün M. Sabri Efendi’ye de gösterilmesi gerekmez mi?Gerekmiyor, çünkü o Şeyhülislam!
Spot 3:
Yoksa aynı Mustafa Sabri Efendi, gerek yazılarında gerekse kitaplarında Türkleri hararetle savunmuş ve özellikle Arap milliyetçilerine karşı uzun uzun cevaplar yazmıştır.
Gazi’ye muhalefeti de bağımsızlık mücadelesine değil, bu düşünceye muhalefeti sebebiyledir.
Yıldıray Oğur’un ‘Tabelalara sığmayan adam’ başlıklı yazısı bu noktayı özetleyerek açıklığa kavuşturması açısından önemlidir ve değerlidir.