Eğitim camiası, her yıl bir başka sorunla boğuşuyor. Son dönemlerin ağırlıklı konusu öğretmene şiddet iken bu yıl bir taciz furyasıdır gidiyor.

Çocuk istismarı, taciz, tecavüz iddialarını araştırdığınız zaman en az yarısının iftiradan ibaret olduğunu görüyorsunuz. Ancak iddia dört koldan öyle bir dillendiriliyor ki kişi aklansa bile; aklandığı değil, atılan çamur akılda kalıyor.

Hiçbir iddianın, şikayetin sümen altında kalmasını istiyor değiliz. Şikayet mekanizmaları bellidir, oralara müracaat edilir. Ancak malum odaklar, iftira da olsa bir duyum aldıkları zaman tamamen gercekmiş gibi hemen basına servis ediyorlar; afiş, bildiri vs. hazırlayıp kişiyi toplum önüne çıkamaz duruma getiriyorlar. Eğer bahse konu olan öğretmen, din kültürü öğretmeni ise branşı  mutlaka vurgulanıyor. Eğer kişi bu malum odakların sendikasından değilse hele de Eğitim-Bir-Sen'li ise mutlaka belirtiliyor.

Peki neden bu mesele kaşınıyor? Gerçekten mücadele tacizle, tacizciyle mi? Öğrencilerin cinsel istismarı bunları çok mu rahatsız ediyor? Bu malum odaklar,  bu konuda sütten çıkmış ak kaşık mı? Asla değiller. Bunların hiç kendilerinden bir tacizciyi afişe ettiklerini gördünüz mü? Asla göremezsiniz. O halde mesele tacizle, tecavüzle mücadele değil.

Bilindiği gibi bu malum odakların iki konuda maskesi düştü. Birincisi barış sever değil terör sevici oldukları, ikincisi cinsel yönelimde normali değil anormali savundukları ortaya çıktı. Terör örgütlerine  tek laf etmedikleri gibi, okuldaki panolarında bile terör yandaşlığı yapıyorlar. Türkiye'de LGBTİ'yi normalleştirme, benimsetme ve yaygınlaştırma bunlara ihale edilmiş durumda. Kamu vicdanı, bu odakları özellikle bu iki meselede mahkûm edince, bunlar hedef saptırmak, kendilerine ve hizmet ettikleri odaklara nefes aldırmak için muhafazakâr camiaya karşı bir seferberlik başlatmış durumdalar. Kendilerine kalkan olarak toplumun hassas olduğu cinsel istismar konusunu seçmiş görünüyorlar.

Bu malum odaklar sendikasıyla, sivil toplumuyla, partisiyle, her türlü oluşumuyla seferberlik ilan etmiş durumda. Muhafazakâr camia mensuplarının her hareketi, her sözü bunların takibinde. Ufak bir kırıntı bulduklarında, pireyi deve yaparak, bütün vasıtaları kullanarak, şikayete konu kişiyi âdeta toplumsal lince tabi tutuyorlar. Koskoca bir camiayı tacizle, tecavüzle anılır hale getirmek istiyorlar. Bununla da yetinmiyorlar, bu tür olayları gezi vb büyük olayların provası, tatbikatı gibi düşünüyorlar. Hemen her gün gerçek olup olmadığına bakmaksızın bir taciz olayı ortaya atıp kışkırtıcılık yapıyorlar.

Malum odaklar en son İstanbul Kadıköy Lisesi müdürü ve müdür yardımcısını kendilerine hedef seçmiş durumdalar. Kıyafeti yönetmeliğe uymayan bir öğrenci ile yaşanan diyaloğu hemen tacizle ilişkilendirip okulda bildiri dağıtılıyor, gazetelere haber yapılıyor, idarecilerin görevden alınması talep ediliyor. Meselenin aslı şöyle: Öğrenciden yönetmeliğe uygun kıyafetle gelmesi isteniyor, ancak bunlar müdüre iftira atıp meseleyi tacize sokmaya çalışıyorlar.

Malum odaklara sesleniyoruz: Maksadınız  tacizle, tecavüzle, istismarla mücadele ise şikâyet mercilerine başvurun. Müfettişler, onların hakkından geliyor. Onlarca sözde eğitimcinin meslekle ilişiği kesiliyor, yargı yakasına yapışıyor, mahkûm ediliyor, üstelik kişinin sendikasına da bakılmıyor. Bunu siz de gayet iyi biliyorsunuz.

Eğer maksadınız üzüm yemek değil de bağcıyı dövmekse, yani terör seviciliğini gizlemekse, LGBTİ'ye alan açmaksa, iftiraya dayalı iddialardan yeni bir gezi çıkarmaksa meydan boş değil, bilesiniz.

Erol Ermiş
Eğitim-Bir-Sen
İstanbul 3 Nolu Şube Başkanı