Para ve eğitim, kime sorsanız, yan yana gelmemesi gereken iki kavram. Ancak ülkemizde okul yöneticileri, yıllardır okullarını ayakta tutabilmek için para konuşmaktan eğitime eğilmeye çok az fırsat bulabiliyor.
Para toplamanın iyice kanıksandıģı dönemlerde, bazı okullar geniş bütçe imkânları ile eğitime önem veren görece varlıklı ailelerin tercih ettiği okullar haline geldi. Para toplayamayan okullar kaliteli eğitim noktasında fazla bir varlık gösteremez hâle geldiler.
Bazı okullar özel okullara denk kayıt / bağış parası istemeye başlayınca, devlet ister istemez müdahale etme ihtiyacı duydu: Okul Aile Birliği Yönetmeliği'ni değiştirerek okul yöneticilerini birlik yönetiminden çıkardı, bağış alan okul yöneticilerine ceza yağdırdı. Okul yöneticileri, velilerden para isteyemez hale geldi. Bunun neticesinde her okul kendi imkânları ile çalıştırdığı temizlik elemanlarının yarısını işten çıkardı. Bu da verilen hizmetin kalitesini düşürdü.
Yeni dönem çokça şikayete neden olunca, devlet bu defa okulların ihtiyacını karşılama noktasında adımlar atmaya başladı. Okullara gerek merkezî bütçe gerekse İŞKUR vasıtasıyla eğitim dönemleriyle sınırlı olmak üzere birer ikişer eleman tahsis etmeye başladı, okulların diğer ihtiyaçlarını gidermeye çalıştı. Bir ara okullara öğrenci sayısına göre ödenek verileceği çok konuşuldu, bir türlü hayata geçirilmedi.
Bir süre sonra devlet, okulların tüm ihtiyaçlarını karşılayamayacağını anlayınca para toplama meselesini tavsatmaya kalktı. Ancak artık veliler bu manada okullardan elini eteğini çekmişti. Sınırlı sayıda okul veli desteğiyle durumunu düzeltme imkanını yakaladı. Bu arada okulların dikkatinden kaçan ödemeler, sigorta borçları vb. okul yönetimine rücu ettirilmeye başlandı. Okul yöneticileri açısından değerlendirildiğinde okul yöneticiliğinin de bir cazibesi kalmamaya başladı.
Son olarak devlet, okullara gönderdiği personel ödeneğini bütün okul türlerinde yarıdan fazla azalttı. Bir örnek vermek gerekirse geçen yıl İstanbul'da meslek liselerine 580 personel için ödenek gönderilirken bu yıl sayı 280'e düşürüldü. Bu durum, okulları iyice yönetilemez hale getirdi.
Bir taraftan birçok sektörde başarılı olduk ama eğitim konusunda başarısız olduk deniyor, diğer taraftan eğitimciler ve eğitim kurumları sürekli kemer sıkmaya zorlanıyor. Kurumların ve eğitimcilerin imkânlarını genişletmeden eğitimde nasıl mesafe alacağız? Yetkililerin bu soruya bir cevabı var mıdır?
Hem bakanlığa hem de devletin tümüne sesleniyoruz: Keşke sadece sıkı bir denetim getirseydiniz de gölge etmeseydiniz başka ihsan istemezdi. Ülke olarak zor bir süreçten geçtiğimizin farkındayız. Ancak okulların birer personelini de elinden alarak hangi yaraya merhem olunacak? Soruyoruz: Büyükanne projesi, ne kadar ihtiyaca mebnî bir konudur? Dahası kimsenin alacağı parada gözümüz yok da arada bir bazı meslek gruplarına ciddî miktarlarda maaş zammı yapmanın ülkenin huzur ve güvenliğine ne katkısı olacak? Elinizde var olan pastadan herkesi yararlandırmak daha mantıklı değil mi?
Ey devletim, okullarına sahip çık; okul yöneticilerini sürekli el açmaktan kurtar. Hiç değilse okulların temizlik elemanı ihtiyacını karşıla.
Erol Ermiş
Eğitim-Bir-Sen
İstanbul 3 Nolu Şube Başkanı