EĞİTİMİN ABC’ Sİ YA DA ELİF BA'SI
Cemiyet hayatını oluşturan en önemli unsur; top yekûn milletin sahip olduğu ilim, irfan ve medeniyet mirasıdır. Kahvecinin bile bir kültürü vardır. Esnafın, işçinin ve hatta evlerinde yaşamaya devam eden hanım efendilerin bile kendince bir bilgi, görgü ve konuşma kültürü vardır/ olmalıdır. Milli kültür ise herkesin paylaştığı ortak alanlar ve alış verişler dolayısıyla ve beraberlik gereği bir diğerine yakınlık arz eder. Her biri için farklılıklar söz konusu olsa da totalde bir bütünlük arz eder ve genel eğitim ortamları ile yakın ilişkilidir.
Yani eviniz ne ise sokağınıza o yansır ya da okulunuz ve eğitim kadronuz ne ise geleceğinize o yansır. Eğitim uzun yıllardır sekülerizmin kontrolüne bırakılmış ve tüm sapkın ideolojilerin etkisine terk edilmişçesine başı bozuk bir halde idi. Bilimsel bilgi elbette önemlidir ancak eğer kanıtlanmamış bir takım tezler bilimsel bilgi adı altında tek hakikat olarak sunuluyorsa orada bir sorun vardır. Tümüyle sömürü kültürünün tesiriyle ve aşağılık kompleksinin hakim olduğu kitap ve materyaller çevrede, okullarda cirit atıyor/ attırılıyordu.
Bir milletin top yekûn düşünme ve yaşama algı ve anlayışını oluşturan örgün ya da yaygın eğitimdir. Onun da en temel meselesi, hedefi; milletin neye göre düşünüp neye göre yaşayacağına karar verip belirleme etkisidir. Onun için eğitimin abc’ si mi yoksa elif bası mı? diyoruz. Temele ülke, millet değerlerini koyan Japonya’nın geldiği durum ortadadır. Türkiye eğitimin temeline Türk öğün çalış güveni koydu ama sadece öğünmekle yetinen bir toplum yetişti. Bizce millete gösterilen muasır medeniyetler seviyesi denen ucubenin artık raf ömrü tükenmiştir. Kendini kandıran ve avutan tembel ve atıl bir toplum olmamız istenmiş, hedeflenmiş ve bunda da başarılı olunmuştur. Bu millete bir hedef konacaksa eğer bunun birkaç örneğini verebiliriz. Kudüs’ün özgürlüğü, İslam birliği, tebliğ cemiyeti, İslami yasaların modern uygulanışı üzerine fikir atelye çalışmaları vb…
Artık içimizden Ömerler, Selahaddinler, Fatihler, Yavuzlar çıkmıyor diye yakınıyor idiysek; bu hem biz hem de başkaları istemediği içindi. (Son dönemde ki istisnalar henüz kaide bozacak yeterlilikte değil.)Bizim ile düşmanlarımızın isteklerinin ortak olması ise sıradan ve son derece normal bir şey oluvermiş. Her işin başı eğitim ya da ‘Eğitim Şart’ deyip sırıtanlar ne ile alay ettiklerinin zerrece farkında olmayan aymazlardır. Öyle ki bu ifade; eğitimin ne için ve nasıl yapılması gerektiğinin zerrece farkında olmayan ve hayatı boyunca cin ali kitaplarının dışında bir kitabı sonuna kadar bitirmemiş bir kısım sanatçı ve eğitmenlerin bile esprisi olmuştu. Hatta kitaba para mı verilir diye eğitimci arkadaşı ile kafa bulan eğitimcilerin olduğu bir ülkeden bahsediyor isek bu kabulleniş son derece normal. Ne idi normal olan. Düşmanımız ile bizim hedeflerimizin ya da isteklerimizin aynı oluşu değil mi.
Nasıl farklı olsun ki. O bizim okumamızı istemiyor biz ise en azından bir kısmımız ise okumadığını ifade ederek hava atıyoruz. O bizim düşünmemizi istemiyor biz ise … Düşünmek gibi erdemli bir iş için bile neler söyletilmiş bize. Birazcık dalgın olan bir arkadaşına; hatta bazen hasetle ve basite indirgeyerek;
-Hayırdır? Hadi hadi fazla düşünme kafayı yersin (derine dalma boğulursun) diye sadece ahmakların yiyeceği türden laf salatası üretilebiliyor. Kendi eksikliğini başkasının varı - yoku ile uğraşarak giderme acizliğini yaşayan ve babasının hayatı boyunca göremeyeceği marka araba alabiliyor olmasının kendisini babasından daha iyi bir adam yapacağını sanan zavallılar sürüsü yetiştiriliyor. (Halen fedakarca örnek bir hizmet sunan nice öğretmenimizi saygı ve minnetle anarak ve onların affına sığınarak.)
Maalesef sen adam olamazsın diyen baba sayısı kadar vali olunca adam olacağını sanan sayısı da eksileceğine artıyor. Hem de bu kadar eğitim imkanına ve sosyal planda katkı sunan oluşumlar, camialar var olmasına rağmen. Emeklerin boşa gittiği ve geri dönüp bakanların gözlerini yaşartacak bir durum var maalesef. Çoluk çocuğunun nafakasından kesip kendi maaşı ile destek olup emek verdiği öğrencisinin mesleğe başladığı ilk günden; aldığı araba ya da giydiği kıyafet ile öğrencisine hava attığını ve okulunda ki / sınıfında ki mağdurlardan bihaber bir kişi olduğunu bir çok öğretmen şükürler olsun ki görmüyor. Hafazanallah görse kalbine, yüreğine iner de içi kan ağlayarak gözü açık gider zavallı. Derdimizin özelden genele doğru seyrine bir geçiş yapalım.
Eskiler doğru dürüst olmakla ilgili örnekleme yaparlarken Elif gibi doğru ol derlerdi de herkes bu ifadeyi anlar, hisseder ve yaşardı. Şimdi ne diyeceğiz. A gibi sağlam bassın ayakların yere mi? Sanki böyle de söylenmiş gibidir hali hazırda insanımızın davranışlarına bakınca. Elif sadece doğru olmanın değil aynı zamanda Vahdet’in (Tevhidin) de sembolüdür. A ise hem duruşu hem yazılışı itibariyle Teslis ‘in sembolüdür. Daha ilk derste başlar her şey. Ve okuyan, öğrenen kişinin nereye gideceğini, hedefinin ve davranışlarının ne olması gerektiğini o ders ardından belirlenmeye başlansın istenir.
Gel gelelim eğitimimizi, gelecek nesilleri inşa işini, hedeflerini biz belirliyor isek; yıllar boyunca tarih çağları gibi absürt bir konu; sadece evrim ucubesini zihinlere kazımak için üretilmiş olmasına rağmen neden hala varlığını korumaktadır. Bahsedilen tarihi çağlar anlayışı genel tarih biliminin bile en başta reddettiği Tarih’in bölümlenemeyeceği gerçeğine rağmen yıllar yılı arzı endam etti ve etmeye devam ediyor sınıflarda. Sadece Müslüman olmanın avantajı bile Hz: Adem’in ilk insan ve peygamber olduğu bilgisi bizi bu gafletten kurtarmaya yeterdi ama nafile. Zaten İslam’a yönelik toptan bir imha ve inkar hedefi vardı ya. Sabık eğitim bakanları ‘dini’ hayatımızdan çıkarma hedeflerini açıktan deklare ediyorlardı.
Evrim teorisi büyük bir ilmi hakikat ve inkişaf olarak hala konular arsında yer alabilmektedir. Sadece batıda olması ve ya oradan gelmesinin yeterli olduğu algısının bir an evvel değişmesi gerekiyor. Türkiye’nin en büyük felsefe tarihçisi olarak lanse edilen Macit Gökberk ve uzun yıllar boyunca neredeyse tek kaynak olarak okutulan kitabı içler acısıdır. Ortaçağ Avrupa’sında din adamı diye kastedilen papazı imam diye tercüme eden zattır kendileri. İmamlar dünyanın düz olduğuna inanıp bilime karşı direnmişler. Yahu Allah aşkına nerede hangi kafeste yaşamış / yaşatılmış bu insanlar inanılır gibi değil.
O halde şimdi tam zamanıdır; değiştirelim ve işin hakikatini verelim yeni nesillere. İnancımıza göre ideal dünya ve insan tanımına uygun yeni nesiller inşa etmek için ne lazım geliyorsa, birey birey, öbek öbek ne tür fedakarlık yapmamız gerekiyorsa gece demeden gündüz demeden çalışalım ve yeni bir ihya programını hayata geçirelim. Ücret beklemeden sadece Allah rızası için yapılabilecek o kadar çok iş var ki. Böyle bir çalışma olmadan yeni bir toplum inşasının da sadece resmi imkanlarla mümkün olmadığını bilmemiz gerekiyor. Bu tarz bir anlayışın olmaması durumunda kendi medeniyetinin özünü bilmeyen, anlamayan bir nesil yetişir. Ki böyle bir gençlik bu topluma; geleceğe ne tür bir katkı yada umut sunabilir. Kendisine, yakın ve uzak çevresine zorluk, zahmet ve mutsuzluktan başka ne verebilir ki. Makam kovalayan dernek üyelerimizin, camia mensuplarımızın işleri görülsün için harcanan mesai kadar bu alana emek verilse neler olur neler.
Eğitimde en önemli aşamalardan biri de değerlendirmedir. Dolayısıyla önce hedef belirlenmeli, yol haritası çıkarılmalı, uygulamanın ardından sonuçlar gözlenip değerlendirilmelidir. Bu alanda profesyonel çalışmalar ortaya koyan kurumlarımız da var. Ensar, Öncü eğitimciler, Edam vb. bir çok halis niyetli çalışma yapılıyor. Mutlak surette istifade edilmeli.
Selehattin DUMAN
Eğitim Bir Sen İst. Bir Nl. Şb. Bşk. Yrd.
27.03.2017 03:58