Türkiye’nin tanıdığı formu zorlayan bir durum ortaya çıkıyor bu seçimle beraber. Mesela kurucu parti ve totaliter yönetim sergilemiş olan CHP ile kuruluşu itibariyle aynı yapıdan doğsa da (başka bir alternatif yoktu çünkü, siyaset yapılabilen tek parti vardı) totaliter yönetime alternatif olan Demokrat Parti (DP) ilginç bir biçimde ittifak ediyor. Hem de adını Demokratlar diye koyacaklarken bir anda ‘’ Millet İttifakı ‘’ diyerek. Normalde Cumhuriyetin değerleri ve kazanımları diye ortalığı kasıp kavuran bir yapı olarak Cumhuriyetçilik kendisine kalmadığı için de buna mecbur kaldılar. İşin ilginç yanı bu ittifak 28 şubat ve sonrası ortaya çıkan baskıcı yönetimin karşısına milletin çıkardığı Ak Parti’ye karşı. Ve erkenden ‘’ Cumhur İttifakı ‘’ adını kapatınca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isimlendirmesiyle ‘’ Cumhuriyetçiler ‘’ oluverdi bu grup.
Eee, bu kadar mı şimdi söylenecekler? Ya da bundan ibaret olabilir mi? Elbette hayır ama bundan sonra biraz zor bir değişim öngörülebilir bu isimlendirme açısından. Öyle ise artık bu isimlendirme işi bitmiş midir? Şu anda ortaya çıkan bir durum olması dışında kimse bu türden bir tanımlama da yapmıyor. Hatta eğer birileri bu konuda bir yerlerde görüş beyan ettiyse de ben duymadım ancak işin rengi bu olmakla birlikte ABD’de ki adaşları ile uzaktan yakından alakası olmadan böyle bir tasnif gerçekleşmiş oluyor bunu da belirtelim. Orada partiler arasındaki farkın dayandığı şeyler daha çok elle tutulur cinsten şeyler. Mesela; vergi, bireysel silahlanma ya da sağlık hatta dış politika hakkında ne düşünüyor vb. üzerinden yürür.
Bugün yapılmakta olan Ak Parti İstanbul İl Kongresinde açıklanan Manifestonun neler içerdiği ile ilgilenen insanın da çok fazla olmadığını düşünmek mümkündür. Vesayet ve bürokratik oligarşiye son, Ab hedefi, Terör örgütlerine dünyayı dar etme ve Türkiye Şahlanışı merkezinde yapılan açıklamalar ilk seçimde ki heyecanı oluşturmuş mudur? bilemiyorum. Savunma sanayii ve yerli otomobil ve şehircilik ve sanayileşme, kültür ve sosyal hayat ve dar gelirlilerin vergi yükü hafifletilecek, ekonomi güçlü ve yatırım cazibe merkezi ülke olacak. Dış politikada erdem, irade ve cesaretle şahlanma devam edecek. Yüzde yüz yerli savunma sanayi hedefi ile dünya 5’ten büyüktür fikrinin sadece ifade edilmesi değil dosta düşmana gösterilmesi temin edilecek. Milli manevi değerler ve inanç özgürlüğünün temini en mühim görevimizdir.
Mevlana gibi '‘ne olursan ol gel’' Bektaş-ı Veli'nin dediği gibi '‘gelin canlar bir olalım’ Yunus gibi ‘yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmek temel felsefesine vurgu yapılmıştır. Adalet en büyük mihengimizdir. Başaramayacaksınız. Birliğimizi, kardeşliğimizi bitiremeyeceksiniz. Bin yıllık yolumuzdan döndüremeyecekler. Devasa bir manifesto ile start veren Cumhurbaşkanı ayağa kaldırdığı tüm katılımcılara söz verdirmesi ise Rahmetli Erbakanı hatıralara getirdi. Tarz farklı olsa da yerli ve milli duruş mesajını verdi diyebiliriz. Belki de bu manifestonun öncülleri Afrin ve Fırat kalkanı bölgesinde ki icraatler olabilir. Ya da yıllardır hükumet etmesine rağmen toplumsal yapıda hala kabul gören siyasi bir yapı olmanın verdiği öz güven de pay sahibi olabilir bu manifestoda.
Bu açılardan bakılınca bir seçimin içeriğinde olması beklenen her konuya değinmek suretiyle ülke yönetimine dair seçmene güven veren konuşma yapılmış olduğunu ifade edebiliriz. Ayrıca geçek anlamda bir devlet adamı ve siyasetçi gibi herkesi kucaklayan bir dil kullanması da büyük bir önem taşıyor. Her kesimden insanın meseleye dahil olması ve katkı sunmasını temine yönelik olarak yapılan bu tür bir konuşma samimi karşılık bulabilecektir. Muasır medeniyet seviyesi ifadesi özellikle milli görüş çizgisinden gelen seçmene pek bir şey ifade etmeyeceğine göre sair seçmene verilen bir mesaj özelliği taşıyor diyebiliriz. Dar gelirli insanlarımızın standartları yükselecek vaadi ise gözden kaçırılmayacak değerde bir vaatti.
Diğer kesimin içinde parçalı bulutlu görünmesi bir kenara kurdurulan bir parti ve diğerlerinin net bir uyum sergilemesi ise neredeyse imkansız. Ancak her ne kadar böyle bir durum söz konusu olsa da her biri ayrı yoldan ve koldan iktidara saldıracaktır. Yapılan işlerle ilgili doğruluğunu bile araştırmadan birçok iddia ve olay gündeme taşınacaktır. Daha sonra hakikat ortaya çıksa bile yapılan propaganda ile istediklerini elde etmiş olabilecektir muhalefet. Ayrıca gündemden biraz uzak tutulan Hdp’nin tüm ülkeyi etkileyecek siyasi eleştirilerinin dikkatlerden kaçırılmaması gerektiğini de bilmemiz lazım. Her ne kadar barajı bile aşamayabileceği değerlendirilse de yapacağı çalışmalarla kendisine yakın ekibe ciddi destek oluşturacağını da değerlendirebiliriz.
Neticede seçimin sonucunu ne kadar etkileyeceğini bugünden kestirmek mümkün olmasa da hatta neyin olumlu neyin olumsuz etki edeceği bile konjonktürel olarak değişiklik arz edebilmektedir. Hdp’nin özellikle son zamanlarda çok kan kaybettiği doğrudur. Özellikle son operasyonlarla bitme noktasına getirilmiş olan pkk desteği olmadan bir başarı elde etmesi neredeyse imkansız gibi görünse de kullandıkları dil bakımından hala Kürt halkı üzerinde inanılmaz tesirleri olduğunu unutmamak gerekir. Seçim güvenliği iyi sağlandığı taktirde ve özellikle o bölgedeki Hüdapar’lıların tam desteği Cumhur İttifakı’na çekilebilirse geri çorap söküğü…
Türkiye zamanla iki partili seçim mantığına uygun bir sosyolojik yapıya kavuşamasa bile bu sistemle daha reel, daha hukuki bir zeminde beraberliklerin oluşturulmasına ve zamanla arada ki farkların azaldığına şahit olabileceğimizi öngörebiliriz. Bu konuda iki partili sürecin aslında çok ta faydalı olup olmayacağını tam anlamıyla şimdiden tam olarak değerlendiremiyoruz. Çünkü geriye kalacak olan partilerin zamanla ihtiyaç duyulan bir parti haline gelmesi son derece mümkün olabilecektir. Ya da bir milletin kalıplaşmış iki partiye mahkum edilmemesi de gerekiyor.
Netice itibariyle başarılı ve girdiği tüm seçimleri neredeyse kesintisiz olarak kazanmış bir hükümete karşı verilecek mücadele açısından bakıldığında milli ittifakın işinin zor olduğunu söyleyebiliriz. Bu seçimde Ak Parti’yi rahatlatan en önemli faktör bu iktidar oluşu ve başarıları olduğu kadar yaşanan tüm olumsuzlukların da sorumlusu olarak gösterilme ihtimali gözden uzak tutulmamalıdır. Tüm dünyanın Türk düşmanlığı duygusunu Erdoğan’a hasretmiş olması diğerleri tarafından kendilerine duyulan sevgi olarak algılansa da seçmen bu konuda yeterince bilinçlenmiş hatta bir miktar bilenmiştir de aynı zamanda. Bu arada Başakşehir İlçe Başkanlığı kongresine katıldığında Sayın Cumhurbaşkanı şöyle seslendi;
- Eskisen belediyeyi kazandığımızda nasıl ev ev, kapı kapı dolaştıysak yine aynı çalışmayı istiyorum sizden. Gerçi o zaman partimizin amblemi farklı idi ama çalışmanın aynısın yapmaya mecburuz. Bugün açıkladığı manifestoda da yine aynı vurguyu yapmış ve bu seçim 24 Haziran çok ama çok önemli. Bu seçim bir Milat olacaktır Türkiye’nin şahlanışı için demişti.
Her seçim her muhalefet için iktidar umudu anlamına gelirken Türkiye’de uzun zamandır bu umuda dair bir esame görülmemektedir. Bundan dolayı da hem muhalefetin kendi hem de onları istimal etmek arzusu içerisinde yanıp tutuşan etkili güçler uzun zamandır bilenip hınçlanıyorlar. Bu sebeple muhalefet her tür çirkefliğe başvuracaktır ancak önemli olan Ak Parti ve MHP’nin bunlara prim vermeden siyaseti güzel çizgide muhafaza etmeyi başarmaktır. Yine aynı şekilde birçok seçmenin sudan sebeplerle eleştireceğim derken elde ki bulgurda olma pahasına bu tarz siyasete prim vermemesidir. Çünkü işsiz bir yakın ya da kurumlar veya devlet ile hiçbir bağı olmayan özel bir takım şirketlerle yaşanılan sorunları bile direk Cumhurbaşkanı’na bağlayarak ters tepki verebilecek olanlar söz konusu olabilecektir. Bizim milletimiz hakkı üstün tutmayı sever ancak aldanırsa yapacak bir şey kalmaz. Onun için özellikle Cumhur İttifakının üyeleri Siyasette ki ilkesel duruşu ülke parti ve şahıs çizgisinde tutmalıdır derler ya ittifak partini de üstünde yer alamadığı taktirde sıkıntı olabilecektir. Sırlama o zaman şöyle olacaktır.
Ülke, İttifak, Parti en sona da Şahıs…
Vesselam
Selehattin DUMAN
06.05.2018 18.20