Bu yazıya biraz soluk alma yazısı desek fena olmaz sanıyorum. Gündemin savaş ve para kokusuna rağmen biz kendi asıl dünyamızın gailesine dalalım biraz. Var olmak diye bir kitap okumuştum. Merak edenler ulaşır nasılsa detaya gerek yok ve konu tamamen farklı onu söyleyeyim de. Ben de Var Olmak diyorum. Bizim ve bütün insanların en büyük hedefi Var Olmak’tır. Var olmanın en mühim şartı ise Mutlu Olmak ya da olarak Var Olmaktır. Hem de varlığımıza tahammül edemeyenlere inat var olmak…
Uzun yıllar önce ilk atamamın yapıldığı yerde bir kooperatif vardı. Sanıyorum kamuda çalışan kesimin uygun fiyata alış veriş yapması için düşünülmüş bir işyeriydi. Başında ise şimdilerde rahmetli olan Nurettin abi vardı. Hep tebessüm ehli beş vakit namazı camide kılmaya özen gösteren inanılmaz sevimli tombul bir abimizdi Nurettin abi. Alış veriş yaparken bazen;
- Nurettin abi bak beş bin lirayı geçmesin ha derdim. Gülerdi ve bilirdi ki benim ki lafı güzaf. Lazımsa alırım değilse almam rakam da pek mühim değildir. O zamanlar Doksan bin lira maaşım vardı. Nurettin abi bir gün dedi ki hocam nasıl geçinebiliyor musun? Ben de
- Elhamdülillah abi şükürler olsun bir şikayetimiz yok dedim. Bunun üzerine bence tarihi cevap olarak dedi ki:
- Yahu hocam tek maaşlı kime sorsam böyle cevap veriyor. Çift maaşlılar ise hep şikayetçi geçinemiyoruz diye… Güldük beraberce ömür; ve rızık bereketi için dua edip herkes için şükretmeyi becerebilmeyi diledik.
Bir önce ki yazımızda başarılı erkek ve arkasında ki kadın yalanı konusunu işlemiştik cesurca. Şimdi ise erkeğin eşinin başarısında ki desteğinin hakikatine değineceğiz. Bu hakikatin sesi olmak zorunda kalmış bir kişi olarak tüm arkadaşlardan destek bekliyorum. Hayatı boyunca çevresini memnun etmek isteyerek yaşamış birisi olarak bunu başarma arzumu koruduğumu ifade edeyim. Çalışan eşler ile ilgili çok olmayan gözlemlerim bile bu hakikat konusunda beni yeterince aydınlattı diyebilirim. Çalışma hayatında kadın olmak çok zor. Hele bir de evde anlayışsız bir koca söz konusu ise o kadının çağdaş dünyanın gizli köle İzaura’sı olmaması işten bile değildir. Böyle bir örnek tanıdım maalesef. Çalıştığı ortamda da anlayışsız yönetici ve iş arkadaşı vakası mevcut ise; bu da tuz ile biber kardeşliğinin en namütenahi best sellerinin ortaya konduğunu anlatır bize. ‘’İş yerinde özellikle kadın çalışana yönelik olarak yüksek oranda yaşanma ihtimali bulunan Mobbing ve Taciz meseleleri asla bizim konumuz değil. Ama varlığı inkar edilemeyen acı bir gerçek olduğu da aşikardır.’’
Artık çilenin ne kadar versiyonu varsa o kadın şahsiyetinin ömrünü tüketmek üzere ahd edilmiş, ant içilmiş gibi peş peşe mi dersiniz, üst üste mi dersiniz bir kovalamacadır, bir azmü cezmü kast ile ortak bir prodüksiyon başlar ki Allah düşmanımın başına vermesin. Aynı durum ile karşı karşıya kalma riski bulunan bir erkeğin böyle bir yaşam standartını kaldırabilmesi hayatta mümkün değildir. En kısa sürede balataları sıyırmak suretiyle yine bahis konusu müşkül işleri başına açanların bizatihi kendi başlarına bela olur ki ne siz bu durumu düşünün ne de ben size anlatayım. Yahut problemin oluşumu ve gelişimi ile uzaktan yakından alakası bulunmayan insanlara içnde ki zehri boşaltarak rahatlama yoluna gider. Netice mesele dışa dönüktür artık.
Asıl meselemiz olan başarılı kadın ve arkasında ki destek olan erkek meselesi ise bir çok açıdan izaha muhtaçtır. Şimdi en az bir çocuk ama isteğe bağlı iki ya da üç çocuk dünyaya getirmiş bir anne çalışan hanım efendinin kariyer planında ki şans oranı, Türkiye’nin AB’ye girme oranına göre bile daha düşük olacaktır doğal olarak. Ancak eğer çocukların bakım ve eğitim gibi ihtiyaçları için öncelikle hayırlı bir Anne - Kayınvalide var ise - ki bu çok hayatidir- bu konu da bir şans ihtimali doğacaktır. Ancak son zamanlarda gündeme gelen bul karoyu al parayı oyununa benzer form da bak torunu al parayı çalışmaları gündem gelse de bence nice Anne - Kayınvalide’ler olacaktır ki ’’Ne Şamın şekeri ne arabın yüzü’’dercesine paraya da iltifat etmeyerek çocuk falan bakamam ben diyeceklerdir. Bu arada adını koyup bin bir çeşit sebeple kadınlara maaş bağlanması evlenmek isteyen her yaştan erkek için sorun haline geliyor; yetkililere duyuralım. Buna da bir çözüm bulsunlar o zaman.
Şimdi kısa bir ara verip az önce ki sözü bir inceleyelim de kaldığımız yerden nasılsa devam ederiz. ‘’Ne Şamın şekeri ne arabın yüzü’’ sözü maalesef Peygamberimizin bir Arap olduğunu bilerek ve art niyetli olarak uydurulmuş gayri ahlaki ve gayri İslami bir söz olup kullanılmamalıdır. Biz de sırf bu izahı yapalım diye bilinçli olarak kullandık. Bu ve buna benzer bir çok sıkıntılı söz, deyim vb icat edilerek dile yerleştirilmiş maalesef, aman dikkat.
Nihayetinde çocuk bakımı ve işe dönüş hususunda Anne - Kayınvalide hesabı tutanlar olabileceği gibi tutmayanlar da olacaktır haliyle… Tutsun tutmasın netice itibariyle kocaya çok büyük işler, vazifeler düşecektir. Dolayısıyla Kadın’ın başarısında erkeğin rolü inanılmaz bir öneme ve değere haiz olacaktır. Karı Koca’nın eve işten dönüş saati aynı bile olsa mutlaka bey efendinin yardım ve desteği olmalıdır ki evde ki kalan çoluk çocuk kavgacı iseler bir birini yeme düşüncesini planlamasın. Bu arada eve geç gelen bir hanınm söz konusu ise böyle durumlar için önce ki günden kalan ekmeği ve yemeği benim gibi yemeyen (aslında yiyemeyen) bir huysuz eş bulunmamalıdır. Çünkü onlar yani önce ki günün menüsü bazen hayat kurtarır.
Erkek eşinin başarısı için fedakarlık etmese geç toplantılar veya iş seyahatleri gibi hayati meselelerde destek olmasa kadın çalışanın tüm bunları yapması düşünülemeyeceğine göre mutlak hakikatin ayak seslerine kulak veriniz. Kadınların normal çalışma şartlarına göre daha esnek olduğu için sanıyorum artık en çok öğretmenlik mesleğine yöneliyor olduklarını düşünebiliriz. Bir çok okulda baskın nüfus bayan öğretmen olmaya başlayalı yıllar oluyor. Dolayısıyla hem de başarılı oldukları bu alanı tercih sebebi bir miktar aileye zaman ayırabilme ve çalışma hayatının sundukları ile aile hayatının sunduklarını orantılamak hedefini de gözetmek söz konusu olabilir.
Bu çerçevede kadın eve erken dönmüş olup çocuklarını ve eşini karşılamak suretiyle mutluluğa yelken açmış olur. Bu arada eşinden uzun saatler çalışan, ev işlerini pek sevmeyen ya da belki de beceremeyen gruplar var ise onların en büyük yardımcıları yine eşleri yani beyfendiler olacaktır. Erkek yüreklendirmediği ve destek sözü vermediği sürece ya da buna mecbur kalmadığı sürece kadınların çalışma hayatında yöneticiliğe girişmeleri neredeyse imkansızdır. Sadece bir arabası ile önce eşini işe sonra çocuklarını okula, kreşe bırakma ve alma görevi bazen erkeği inanılmaz yorar ve yıpratır ama çaresiz yıllarca bunu yapmaya devam eder. Hele bir de ev gibi büyük bir alım ile borçlanma söz konusu ise bu vazifeler yapılması cebren ve hile ile erkeğe kalır. Erkek erken uyanırsa bir de hanıma ehliyet ve ardından otomatik araba alırsa belki hayat müşterek olabilir!!! Buna rağmen bu işlerin erkeğe düştüğü bir çok örnek biliyorum (aramızda)!
Erkek ve kadının bir birinin yükünü ve gönlünü paylaşacağı bir dünya burası ve galiba bir miktar da geçici. Bırakacaklarımız için uğraştığımızdan daha çok götürceklerimiz için çaba sarfetsek fena olmaz galiba. Hem dünya da hem sonrasında beraberlik için bugünden çalışmalıyız. Hem de hiç açık vermeden çalışmalıyız. İyi bir nesil bırakabilmek için önce biz iyi olmalıyız erkekler ve kadınlar olarak. Anneler ve Babalar olarak. Örnek, saygın ‘muhterem’, iyiliklerle yad edilen, ardından Fatihalar, Yasinler gönderilen.
Değerli okuyucu bir araba laf ettik ''çok konuşmaya böyle derler bizde'' ya derdimiz nedir onu diyiverelim size. Erkekleşen kadın ve kadınlaşan erkeklerin yaşadığı bu dünya yoruculuğuna karşı bağırıyorum. Tıpkı vadinin en yüksek yerine çıkmış bir çocuk coşkusu ile bağırıyorum. Artık normalleşelim. Eriyle avradıyla bir hayatı tüketiyoruz. Uyanalım ve uyaralım. Çalışan ya da çalışmayan, kadın ya da erkek, gerçekten var olabiliyor muyuz/sunuz? Aldığınız evde ve arabada ne kadar daha mutluluk arayacağız/ arayacaksınız. Fakir olan ana babalarınızın mutluluğunun ne kadarını yaşayabiliyor, yaşatabiliyor ya da tadabiliyorsunuz.
Her hangi genç dönem ailesinde eşlerin bir diğerine ’’ Allah beni senden sonraya bırakmasın. Senden sonra sensiz ben ne yaparım. ‘’ dermi acaba eskiler gibi. Ben eski ailelerden çok duydum, hem de çocukluğumda daha eskilerden şimdi ise yeni eskilerden duyuyorum. Doksan küsür yaşında seksen yıllık eşini kaybeden bir piri fani insan abidesi dede eşine:
-’’Bunu bana nasıl yapar? Beni bırakıp nasıl gider? Anadan babadan yetim kaldım da bu hepsinden daha zormuş.’’ diyordu duydum. Buna sevgi diyorlar. Bilen, duyan, gören var mı bunu? Yaşamak sevmektir. Sorgusuzca… Sınırsızca… Sadece sevmek, sevebilmek…
Aslında ‘’Var olmak’’ sevmektir.
Vesselam…
Selehattin DUMAN
Eğitim Bir Sen İst. Bir Nl. Şb. Bşk. Yrd.
30.06.2017 02.00