Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden beri en uzun süreli hizmet sunan siyasi yapının başarılı olduğu birçok alan söz konusu. Bu durumun toplum nezdinde genel kabulü muhalif düşüncede olanlarca bile malumdur. Ancak muhalefette olanlar kendi iç dünyalarında belki;

     “-Yahu biz olsak bu kadarını yapamazdık.” diye geçirseler de hakikati teslim etmeleri siyasi konum gereği pek mümkün olmuyordur. Bunu anlayışla karşılayabiliriz.

     Ekonomiden sosyal politikalara; Hukuktan Sağlık hizmetlerine birçok alanda başarı hikâyeleri, yollar, köprüler, limanlar iftihar vesilesi eserler olarak gözler önündedir. Tebrik ediyor başarılı hizmetlerin devamını bekliyoruz.

      Dikkat edilirse Eğitim alanına değinmedik. Bunu iki sebep dolayısıyla yaptık. Hem daha detaylandırmak ve asli konumuz olması hem de başarı ve başarısızlığın bu kadar iç içe olduğu bir alan olması dolayısıyla sona bıraktım. Türk eğitim tarihinde görülmemiş işlerin başarıldığı özel bir alan olan eğitimin kitap dağıtımı, Fatih projesi ve beraberinde ki tablet dağıtım ve teknolojik imkânların sunumu, okullaşma oranı ve materyal temini gibi birçok alanda samimi gayretler ve hizmet takdire şayandır. Az da olsa eksiklikler söz konusu olabilir. Ayrıca müfredata henüz yansımayan ama ilgili çalışmalar da yürütülüyor bildiğimiz kadarıyla. Seçimlik derslerin ve İmam Hatip Liselerinin düzenlenmesinde ki emekler hakkı teslim edilmesi gereken bir doğru istikamet mevcut.

       Bu kadar meth-ü sena yeter sanıyorum. Hani yiğit ve hak meselsi. Ama gel gör ki geniş bir bakış açısıyla değerlendirdiğimizde iki ileri bir geri tutumu sergileyen ve sürekli kararsızlıklar içeren birçok uygulamanın varlığı endişe vericidir. En çok bakan değişimi sanki Milli Eğitimde oldu gibi geliyor bana. (En azından bakanı en az değişen bakanlık değil) Ve genel bir Milli Eğitim politikası yokmuş gibi bir izlenim ortaya çıkıyor.

      Dershaneler kapatıldı. Ne kim demiş. Kurs adı ile yeniden hayat buluyor. Piyasada Hülleler konuşuluyor; hem daha neler neler…

      Kurulan Temel Liseler dershane çeşitliğini artırıyor. Yeni bir problemimiz daha doğuyor nur topu gibi. Problem çözmek için üretildiler. Problem olmaya ve hatta büyümeye, büyütülmeye başladılar.

       Etüt merkezleri yine dershane gibi işlemeye devam ediyor yani dershaneleşme cihetinde... Harıl harıl kayıtlar sürerken özel okullara teşvik çerçevesinde verilen paralar istiap haddini zorluyor. Devlet okullarının ise iştahını kabartıyor; bize verilse neler yaparız neler deniyor.

       Düzenlenen Teog sınavı gibi süper bir uygulama, puantaj esaslı yerleştirme dar boğazına mahkûm ediliyor. Adalet tesis edilmeye çalışılan doğru bir yürüyüş başka cihetlerden yeni zahmetler ve mağduriyetlerin neşvü nema bulmasına yol açıyor. Hele bir de öğretmen çocuklarının uğradığı mağduriyete sıra gelince akıllar şaşar. Öğretmen kendi çalıştığı kurumda çocuğunu istediği okula nakledemiyor ya da puana göre yerleştiği yerde okutabilmek için dünya kadar çileyi göğüslemek zorunda kalıyor.

       Toplu sözleşmede alınan kararların uygulaması sırasında sürekli yanlış ya da geç hayata geçirilme ve aksaklıkları sendikalar göğüslemek zorunda kalıyor. Tabi bu arada yetkili sendika olan Eğitim Bir Sen’e fatura kesilmesinin önü açılıyor.

       Yapılan iyi hizmetleri gölgede bırakan bu tür basit ihmal(!)ler, en kötüsü de art niyetli olduğu çok açıkça belli olan bir takım çalışmalar bir şekilde ana arterlerden sızarak kurumun kılcal damarlarına kadar ulaşabiliyor. Müslüman adam akıllıdır. Hele bir de siyaset ya da bürokraside olan kişiler ise çok daha özenli, titiz ve dikkatli olmak zorundadır. Alanda yetişmiş ve istifade edilebilecek insanlar arasında ki birçok memnuniyetsizlik bu minval dile geliyor.

       Bakanlık bünyesinde merkez teşkilat olsun taşra teşkilatları olsun alanlarında Yüksek Lisans, Doktora yapmış, eserler yayınlamış birçok değerli çalışanın varlığı su götürmez bir gerçektir. Ancak bu insan kaynağından yeterince istifade edilmediği kanaati yaygın durumdadır.

        Şimdi yine yeni bir Bakan ve yine yeni bir süreç başlayacak gibi. Öyle de görünüyor ilk gözlemler açısından bakıldığında. Bu yazının yazılması Sayın Bakan’ın belli olduğu ilk günlere denk düşer. Bazı teknik durumlar dolayısıyla bu güne kaldı yayını. Umuyoruz doksanlı yıllarda olduğu gibi aynı siyasi yapının hükümetlerinde bir bakanın yaptığı düzenlemeyi sonra gelen bakanlar tarafından uygulamadan kaldırması gibi büyük çaplı değişiklikler söz konusu olmaz.” Kredili sisteme iki defa geçip iki defa yürürlükten kaldırmak gibi.” Ve umuyorum mevcut sıkıntılara daha hızlı ve doğru yaklaşımlı çözümlerin üretildiği bir dönem olur.

        Bakanlığın önünde duran en temel ve önemli mesele Müfredat meselesidir. Bu öyle kısmi çalışmalarla düzeltilmesi mümkün olan bir şey değildir. Top yekûn bir düzenlemeden söz ediyoruz. Hala daha bazı derslerin sunumlarında emperyalizmin argümanlarının, ateist ideolojilerin ilham kaynağı olan görüşlerin bilimsel bilgi olarak takdimi söz konusudur. Tarihi çağ anlayışının, dil ve coğrafya bilimlerinin hangi kıstas ve değerlerle verildiği ortadadır.

       Milli değerleri özümsemiş, her tür saplantıdan arınmış, yerli ve geçmişi kuşatan, geleceği bilgi ve ahlak değerleri çerçevesinde hedefleyen bir müfredatın hayata geçirilmesi en hayati ihtiyaçtır.

Başarılar diliyoruz…

Vesselam…

Selehattin DUMAN