Ayhan KÖKMEN, İzmir / Ödemiş Kaymakçı Çok Programlı Anadolu Lisesi Müdürü.
Sadece mesleğini yapan, öğrencilerini geleceğe hazırlamak için çırpınan bir eğitimciydi.
Eğitimciydi diyorum, artık o hayatta değil de ondan.
İki öğrencisinin silahlı saldırısı sonucunda hayatını kaybetti. Hem de görevinin başında iken.
Fakat ne hikmettir bilinmez öğretmenlerin, okul yöneticilerinin en küçük hatalarını / kusurlarını / ihmallerini dillerinden düşürmeyen yazılı ve görsel medyada birkaç dakikalık sıradan bir haber gibi geçiştirildi bu cinayet.
Oysa bu sıradan bir ölüm olmadığı gibi, maalesef ilk de değildi. Buna benzer "eğitimciye şiddet” diye tanımlanan sayısız olayı hatırlarız hepimiz.
Eğitim sendikalarına gelince, hiç değilse böyle vahim bir şiddet ve vahşet karşısında ortak hareket etme, ortak eylem / söylem geliştirme ve kamuoyu baskısı oluşturma birlikteliğini gösterebilseler.
Olmayacağını bile bile ben yine de sosyal medyada da yaptığım çağrıyı eğitim camiasının hissiyatına tercümanlık yaparak yüksek sesle yinelemek istiyorum burada: "Tüm eğitim sendikalarını acilen, eğitimciye reva görülen şiddet ve vahşetin durdurulması için ortak hareket etmeye ve çok güçlü bir ses vermeye davet ediyorum.”
Düşünce alt yapıları, zihniyetleri ve dünya görüşleri taban tabana zıt olan sendikaların farklı görüş ve düşünceleri seslendirmelerini tabi ki doğal karşılıyorum. Lakin "eğitimciye şiddet” konusunda farklı bir düşünce ve duygu olmaz, olamaz. Burada tepki de tektir, duygu da.
Eğitimciler olarak tek yürek olmaktan, eğitimcilere uygulanan şiddet ve baskı konularında birlikte hareket etmekten başka çaremiz yok.
Gelelim madalyonun öbür tarafına,
Ayhan KÖKMEN müdürümüzün icra etmeye çalıştığı okul yöneticiliği, ülkemizde yapılması en zor görevlerden biri haline geldi neredeyse.
Abarttığımı düşünmeyin sakın, bu görevi hali hazırda yapanlar yakından bilirler bu durumu. Bilmek ne kelime 7/24 bizzat yaşıyorlar zaten bunu.
İsterseniz okul idarecilerine bir sorun bakalım, ne diyecekler?
"Bir dokunup, bin ahh” işiteceğinizden eminim.
"Men lem yezuk, lem ya’rif / Tatmayan bilmez” deyiminde olduğu gibi gelin bir dokunalım bakalım, ne diyecekler?
"Her türlü sorumluluk üzerimizde, ama etki ve yetkimiz sınırlı” diyeceklerdir,
"Asli görevlerimizle alakalı olmayan bilumum işleri omuzlamak zorundayız” diyeceklerdir,
"Muhakkiklik görevi dahi yaparız bir maarif müfettişi gibi” diyeceklerinden eminim,
"Okul güvenliğinden iğneden ipliğe sorumlu ve hesap verici konumundayız, iş güvenliği uzmanı olmadığımız halde” diyeceklerdir şüphesiz,
"Mali konularda yerine getirmekle yükümlü olduğumuz iş ve işlemlerden kaynaklanan idari para cezalarına mutlaka muhatap oluruz, sanki bir eğitimci değil de SGK uzmanıyız” diyeceklerdir,
"Memurum yok, yardımcı hizmetlim yetersiz, güvenlik görevlim zaten hiç olmadı” diyeceklerdir büyük çoğunluğu,
"Okul yöneticilerinin konumu / statüsü zayıfladı gelinen noktada” tespitini yüksek sesle seslendireceklerdir,
"Ayağımız yere sağlam basmıyor, zira yeniden görevlendirilip görevlendirilmeyeceğimiz mechul” diyeceklerdir,
"Mülakat sistemi ile yapılan görevlendirmelerin ehliyet ve liyakat temelinde yapıldığına inanmıyoruz veya ciddi şüphelerimiz var” diyeceklerdir,
"Bimer ve Alo 147” uygulamaları bilgi edinme ve hak arama yolu olmakla birlikte, özellikle okul idarecilerini olur olmaz, eften püften ithamlarla suçlama ve baskı aracı olarak kullanılıyor, velilerle yüz göz olmaktan bıktık, bezdirdiler artık bizi” diyeceklerdir,
"Biz eğitimciyiz, asli görevimiz eğitimle ilgilenmek, ona yoğunlaşmak istiyoruz, eğitimin kalitesini artırmak istiyoruz, öğrencilerimizle daha yakından ilgilenmek ve onları bilgili, donanımlı, becerikli, ahlaklı olarak istikbale hazırlamak istiyoruz, bizim işimiz bu, işimizi yapmak istiyoruz” diyeceklerdir.
Diyeceklerdir de diyeceklerdir…
Bunlardan da ibaret değil elbette diyecekleri.
İşin özü, okul idarecilerimiz asli görevlerini yerine getirmek, eğitim öğretim faaliyetine daha fazla katkı sağlamak, eğitimde istenen ve özlenen başarıya ulaşmak için katkı sunmak derdindeler. Yoksa onların dertleri bahane ve mazeret üretmek falan değil.
Başta eğitim politikalarına yön veren siyasetçilerimiz olmak üzere, yetkililerimizin, eğitim sendikalarımızın ve konunun tüm muhataplarının bu can alıcı sorunlara kulak vermelerini, artık gündemlerinin ilk sıralarına almalarını bekliyor eğitimciler.
Okul yöneticileri başta olmak üzere tüm eğitimciler saygınlık bekliyor aslında, anlayış bekliyor, sorunlarına duyarlılık ve ilgi gösterilmesini istiyor, acil çözümler bekliyorlar haklı olarak.
Bu ve benzeri sorunlarla boğuşurken kendi öğrencisi tarafından katledilen Ayhan KÖKMEN kardeşimize yapılan menfur saldırıyı tekrar kınıyor, ailesine, sevenlerine ve eğitim camiasına başsağlığı diliyor, yetkililerden de eğitimcilere uygulanan şiddet sarmalından çıkmak için gereken tedbirlerin bir an evvel alınmasını bekliyorum.
Ve son söz alarak tüm kamuoyuna seslenmek ve tok bir sesle haykırmak istiyorum: “EĞİTİMCİYE ŞİDDETE DUR DE (!)”