Modenist İslamcılık
Bir şey alıp satıyorsanız ürününüzün sonuna ‘cı’ eki ekler ve sizi öyle tanımlarlar. Sütçü, Ayakkabıcı, Tamirci vb. 20 yıldır dinci olarak tanımlanan mesleğime bir de ‘sendikacı’lık eklendi. Ama ben hiç bir zaman din pazarlamadım ya da sendikacılık cakası satmadım / satamadım. Bu konunun bir çok sebebi olmakla beraber yeri burası değildir. Şimdi asıl meselemiz olan islamcılık konusuna bir bakalım.
İsmail Kara konu ile ilgili ilk kitap telif eden yazar oldu. Meseleyi bence bir miktar ilmi boyutta ele almıştı. Daha doğrusu doğal olarak bir miktar ortaya çıkış tarihi üzerinden yürüyerek sosyolojik bir meseleyi ele almıştı. Bu kavramın ortaya çıkışı ve kullanım amacı; toplumsal yapıyı ilgilendiren ve batılılaşmaya karşı bir eylem ve fikir hedefi üzre olmuştur. Batılılaşma ve modernleşme döneminde; farklı islam beldelerinde birbirine benzer formda ortaya çıkmıştır diyor.
Çıkış maksadı ve anlamı ne olursa olsun cumhuriyet dönemi ile birlikte islamcılık akımında bir zayıflama söz konusu olmuştur. Varlık ortamına yeniden çıkışı biraz zaman alsa da toprağın altında ki köklerden çıktığı için hangi forma girerse girsin özüne benzemeye devam etti. Ne Said Halim Paşa’nın islamcılığı Mehmet Akif’in islamcılığından ya da Necip Fazıl’dan farklı idi ne de Osman Yüksel Serdengeçti’nin islamcılığı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’dan ya da Sezai Karakoç’unkinden farklı idi /oldu. Öz ve esas bir di de onun için farklılıklarına rağmen aynı idiler.
Zamanla islamcılık bir fikir olmaktan öteye geçerek reel siyaset hayatına yetkin ve etkin olarak girdi. Ama girdiği o yerden çıkışı büyük bir ruhsal enginlik ve manevi derinlik açısından kayıplarla mümkün olabildi. Ulaşılan maddi ve siyasi iktidarın gücün ardından bireysel ve toplumsal değişim ile sonuçlanarak yola devam etmeye mecbur kaldı.
Bu davanın ilk öncülerinin hayatları cefa ve fedakarlık üzere yaşanmış ve tamamlanmış birer örnek hayattı. Ayrıca ibadet, ihlas ve samimiyet numunesi bu şahsiyetlerin talebeleri ya da kurdukları yapılar zamanla değişti, dönüştü hatta evrildi. Bireyler yaşanan bu değişimi hissedemedi ya da işine geldiği için gözünü yumdu. Değişim ise öyle çok süratli falan da olmadı. Azar azar az/al/dı insan.
Herkes beş vakit namaz kılıyor ya da öyle sanılıyor. Sabah namazları kimse kimseyi görmediği için atlanınca dörde düşen namaz arada çok iş yükü (!) dolayısıyla kaçırılanlarla beraber bazen üçe bazen ik buçuğa düşmeye başladı. Azalan şeyler olduğu gibi artan şeyler de vardı. Mesela daha önce maddi kazanımı çok olmadığı için ve biraz da dava anlayışı sağlam olduğu için diğer arkadaşını öne sürenlerin yerini bir miktar huy değişimi ile kendini öne çıkaranlar almaya başlamıştı.
Burada kalsaydı şükrederdik ama zaman artırdığı gibi azaltıyordu ya da tam tersi. İyilikler azalırken kötülükler artmaya devam ediyordu ama azar azar. Kendini öne sürünce olmamış ise kardeşini kötülemeliydi ki rekabet olmasındı. İşte burada tam da ülkemize her tür ahlaki dejenerasyonun hem müsebbibi hem günah keçisi FETÖ devreye giriyordu. Fetö terör örgütü içinde ihtisas yapmış olanlar diğer müslümanları eğitmeye başladı. Nasıl ihanet edilir, nasıl adam harcanır vb. konularda artık herkes bir biriyle yarışır oldu.
Zaman öyle ki Ayet ve Hadisler tartışmalı bulunur oldu ama bu tür fikirleri yayan cemaat ve yapıların önünde ki hocalar, abiler bile asla ve asla tartışılamaz duruma gelmiş / getirilmişti. Artık herkes İslami bir birikim sahibi ve kimse kimseye nasihat bile edemez bir hale gelmişti. Yetkiyi ele alan en küçük öbek önünde ki basit görevli krallaşmış, dokunulmaz bir pozisyonla olduğu yere post sermişti. Mesela bir kurumun kapısının önünde partinin mahalle temsilcisi hakaretlerle ekmek düşmanı kimliğine bürünüyor(hepinizi attırayım işten de görün), bir başka Stk’nın mahal temsilcisi Alı kıran baş kesen oluveriyordu. Hemen herkes durumu kabullenip, aman bana dokunmasın da Allah’ından bulsun diyerek kenara kaçmaya başlıyordu.
Başka daha iyi imkanlara sahip olmak için, ateşten kaçar gibi bankalardan kaçan kişilerin çocukları; araba ve ev sahibi olabilmek için bankalarda kredi kuyrukları bekler hale geldi. Herkes bir diğerini küçümsüyor kimse kimseye gerçekten değer vermiyor. Hele hele yapılan yanlış/ günah konusunda kendisi gibi rahat davranmıyor ve eskiler gibi özenli bir duruş sergiliyorsa çok rahat eski kafalı olmakla suçlanabiliyor artık. Hürmet ve muhabbet tamamen vefat etmiş, salası okunmuş durumda. Yüze gülenler her anlamda bir menfaat bekçiliği yapıyor, arkasını döndüğünde ah sana ihtiyacım olmasa ben ne yapacağımı biliyorum ya diye iç geçiriliyor.
İslamcı imiş, şeriatçı imiş, dava adamı imiş… Pışşıık; hem de bu hali ile. Allah’ın kendisini gördüğünü unuttuğu yirim üç saate değilde; hepi topu kalan zamanda kıldığı yarım namazıyla mı şeriatçı olunuyor. Hadi ordan.. Kendisini belki, kulları belki, ama davanın sahibini nasıl kandırabilir ki insan. Hesap gününde ne diyecek. Ya rabbi ne yapayım başka çarem yoktu mu der. Herkes yapıyordu ben de… Ah gaflet ah.
Şimdilerde islamcılar içinden hangi orjinli olduğu üzerinde duruluyor. Bir yandan da islamcılar içerisinde bir kavga çıkarıp siyasi iktidarı egale etme hesapları yapılıyor bir yerlerde. E bu ortamı gören her düşman aynı planı yapma kararı verir zaten. İçimize farklı vesilelerle sokulmuş yandan çarklı islamcı civcivler; sırasıyla önce bir grubu sonra bir diğerini gözden düşürmek suretiyle düşünce temelinde islami hassasiyeti iktidardan uzaklaştırma planını işletme gayretinde. İhh vb kurum ve yayın alanında gayreti olan sammimi oluşumlar gibi. Daha fazla batıcı yapı ve İsrail merkezli menfaat yapılarının önünü açma hedefi içerisinde oldukları malum. Bir diğerini harcayarak yükselmek isterken, insanlar nelere sebep olunabileceği üzerine biraz düşünmeleri gerektiğini anlamalıdır geç olmadan...
Dünyevi hedefleri için her şeyi mazur gören zihniyetlerin alternatifi olarak işlerin emanet edildiği İslamcılar…
Modernizm karşısında manevi hayatı ve fikriyatı korumak ve yaşatmak adına ortaya çıkmış olan islamcılığın geldiği son nokta…
Modernist İslamcılık…
Selehattin DUMAN
Eğitim Bir Sen İst. Bir Nl. Şb. Bşk. Yrd.
26.04.2017 03:22