‘’Yaradılana düşman, kibrinden ötürü 

Yaradana asi, yaradılandan ötürü…’’ 


Kudüs’e hakim olmak değil mesele; Kudüs’ü kurmak istedikleri batıl dünya krallığının kapısı olarak görenlerin, batıl koridoru açmak ve iyiliği yok etmek için saldırısıdır izlediğimiz katliamlar. Ezelden ebede ihanet, isyan ve inkar ile şirke bulaşanların amaçlarına kavuşma mücadelesidir Kudüs’teki zulüm. 


İşittik ve İsyan ettik diyenlerin yeryüzü hakimiyeti için gökyüzünden işaret olarak bekledikleri yıldızın izinden gidip, yoldan çıkan iblisi düzenin hizmetkarı batıl şövalyelerinin azgınlığıdır Kudüs katliamları.  


Kurduğu ilk medeniyetten beri, güçlenmesini şeytani günah olan kibirle birleştirerek yaratıcısını inkar edenlerin, kendilerini tanrı ilan etmek için İslam’ı yeryüzünden silmek adına yürüttüğü putperest intikamdır Kudüs’te mazlumları öldüren. 


İslam’ı ve Müslümanları yok etmek uğruna, doğmamış çocuklardan dahi nefret eden acımasız katillerin, binlerce yıllık nefret dolu intikam yemini ile Müslüman nesilleri yok etme çabasıdır Ortadoğu’da katledilen Müslüman bebekler.  


Allah’ı inkar edip, kutsal toprakların kendilerine Allah tarafından bırakıldığını iddia eden inkarcıların kutsal mescitlerde ezanları susturma çabasıdır Kudüs’ü saran acılar ve Kudüs semalarında ezanlar yerine duyulan feryatlar, figanlar. 


Kutsallarımızı yıkmak için, Kutsal emanetleri bulup, inkar ve şirklerinde kullanmak için kutsal topraklarda kan dökenlerin hain planlarıdır Kudüs’te yeri ve göğü titreten. Kurtarıcılık hayali kuranların sahte mucizeler gösterme yalanıyla yere, göğe, tabiata ve sırlara hükmettiğini gösterme yalanıdır yaşadığımız seller, kuraklar, atmosferdeki çatlaklar, zelzeleler ve tabi ki salgın hastalıklarla gelen toplu ölümler.  


Bilimsel deneyler ve insani denemeler yalanıyla dünyaya ömür biçtiler. CERN yalanıyla 31 Aralık dünyanın sonu diyenler, kıyameti zorlamak için yeryüzünde inanan kalmasın diye kötüyü ve kötülüğü övdüler. Yeryüzünden kötülüğe kapı açmak istediler. İnsanları bölük bölük putperestliğe ittiler. Dinden ayrılmayanları ise sahte fetvalarla şirke sürüklediler.  


Dünün Nemrut ve Firavunlarının baskısı altında yaşayanlar bugünün Nemrut ve Firavunları oldu. Bugün mabetlerde ibadeti yasaklayan zalimler, dün mabetlerinden zalimlerden zulüm görüp yurtlarından sürüldüğünü iddia eden korkaklardır aslında.   


Binlerce yıllık kin ve nefret duygularıyla hareket edip İslam’a hakaret etmeye kalkan zalimler, masum bebekleri intikamları uğruna kurban etmektedirler. Kapılarına işaret koyup oğullarını öldürenlerden intikam aldığını iddia edenler, oğullarını katleden iblis ile ortak olup Müslümanları katledenlerdir.  


Hz. Adem’i Cennetten çıkarmak için yalan söyleyen İblisin izinden, günahların karanlığında yürüyenlerin neslidir, Anadolu’da İslam’ı yok etmek için Türklere savaş açanlar. İnsanoğluna olan düşmanlığı uğruna insanlık içinde fitne yayıp, Kabil’den beri işlenen tüm cinayetlerin, savaşların ve katliamların sebebi olan şeytanın yolundan gidenlerin şeytani planları uğruna döktüğü kandır, dünya toprağına dökülen her damla kan.  


Savaşsız bir dünyada Müslüman çocuklarını büyütme umudu uğruna yurtlarında savaş çıkaranların batıl toprağına gitmeye çalışırken ölüm denizinin karanlık sularına gömülen küçük bedenler, yarılan denizde inkar içinde ölen firavun ve ordusunun intikam kurbanlarıdır. 


Bugün yaşanan acılar tarihin yansımasıdır. Yaşananlar, tarihte inkar ve isyanları sebebiyle yok edilmiş toplumların putperest kalıntılar üzerine kurulmuş medeniyetlerinin intikam planlarıdır. 


Zora düşünce Ümmet’e sarılan, güçlenince Ümmet’e saldıran Yahudilerin Allah’a kul olmak yerine, kullara tanrı olmak heva ve hevesiyle,  Siyonist mutasyona uğramış nesillerinin  insanlığı katlettiği günleri yaşıyoruz.  


Anadolu’da yaşamak, doğunun ve batının, kuzeyin ve güneyin temsilcisi olmak demek değildir sadece. Anadolu’da yaşamak doğu ile batı, kuzey ile güney arasında köprü olmak, halkların ve haklıların savunucusu, adaletin ve huzurun teminatı, güvenliğin garantisi ve muhakkak ki İslam’ın Kalesi olmak demektir. Anadolu’ya hakim olmak; isteyenin değil istenenin hak edeceği bir güçtür. Bu güç, ancak Hakk ve Adalet yolunda yürüyen Aziz Milletimizin, bu güç ile adaleti sağlayacağı ve adaleti sağladıkça güçlenmesini sağlayacağı bir mühürdür.