GENÇLİĞİN YOL HARİTASI - 1
Nurettin Topçu; “Biz¸ kendisine Hakk'ın emaneti olan mukaddes davadan vazgeç diyenlere gözyaşları ve içindeki isyan yıldırımlarıyla dönüp de güneşi sağ elime¸ ayı da sol elime verseler yine de bu davadan vazgeçmem.” diyen büyük Peygamberimizin izinden yürüyoruz." diyerek İsyan Ahlâkı'nın ne olduğuna ışık tutar.
Gençlik yılları, bireyin fikir dünyasının inşasındaki en kritik dönemdir. Zira bu dönemde zihni, ahlaki, duygusal pek çok yönden kuşatılmış vaziyettedir genç. İnsanın kişiliğinin şekillenmeye başladığı bir zaman dilimidir.
Aynı zamanda genç, yetişkinliğe adım attığı bu dönemde kimlik arayışı içine girer. Burada kimlik ve kişiliği birbirinden bağımsız olarak düşünebiliriz. Kişilik oluşumu biraz daha içsel duygularla şekil alırken, kimlik arayışında çevresel faktörler daha baskın gelmektedir. Ne yazık ki genç bu dönemde, yanlış çevrenin etkisi ile olumsuz manada rotasız gemi gibi bir limandan bir limana savrulur.
Kişiliği de tam oturmadığı için doğru ve yanlış mefhumunu tam yapamaz vaziyette yanlış iş ve yanlış yollara sapması kaçınılmaz hale gelir.
İşe bu yüzden gençlik yılları yavrularımız için çok önemlidir. Sadece insana ait olan ahlak kavramının bu yaşlara gelmeden iyi idrak etmesi kişi için son derece elzemdir. İyi ve kötünün ayrımını muhakkak yapabiliyor olması, bu değeri kazanmış bireyin ilk basamağıdır.
Sözlerime bu konuda kendini adeta gençliğe adayan Hocamız Nurettin Topçu ile başlamayı kendime bir borç bildim. Topçu¸ gençlik üzerinde önemle durmuştur. O¸ gençliği hafife alanlara ya da mübalağa ile değerlendirenlere kulak asmamaktadır. Topçu’ya göre; "Gençliğe değer vermemek çok büyük bir hatadır. Gençliğe değer vermemek iki şekilde gözükmektedir: Ya aşırı istihfaf (küçümseme) ya da aşırı itimat şeklinde. Ya gençlikten yüz çevrilmekte¸ ondan bir şey beklemeyerek küskün yaşanmaktadır ya da zekâmızın zorba kuvvetleri ile onu istediğimiz gibi düşündürmek¸ istediğimiz şeyleri ona inandırmak için bütün kuvvetlerimiz kullanılmaktadır."
Buradan hareketle gençlere yol göstermesi açısından iki yanlış insan tipinden bahsedeceğim ve ardından erdemli bireyin yöneleceği yolu izaha çalışacağım: Osmanlının son asrı ve Türkiye’nin kuruluşundan itibaren bu iki insan tipinden çok çektiğini görüyoruz. Bu iki tipte argo tabirle arıza tiplerdir.
Bunlardan biri reaksiyoner tiplerdir. Sözlük manası olarak gerici anlamına da gelmektedir. Kimyasal anlamda bir birine tepki veren maddeler gibi bunlarda bütün yeniliklere karşı çıkan, tepki gösteren tiplerdir. Bu tipler için amacın hedefin ne olduğunun önemi yoktur, bunlar en baştan hayırcıdırlar. Batıdan veya doğudan fark etmez yeni olan her şey alerji yapar bu bünyede. Yeri gelir bu kişiler aydın veya lider ruhlu olabilir sakın bu durumu göz ardı etmeyin. Fakat reaksiyoner tipteki bu kökten hayırcı anlayış diğer kişilik özelliklerinden baskın gelir.
Kendi ufukları kapalı olduğu gibi milletin ufuklarını da kapatmaya çalışmış, tarih boyunca yeniliklere engel olmaya çalışmışlardır.
Bunun tam karşısında bulunan ikinci arıza tip ise mukallit veya taklitçi olarak tanımlayabiliriz. Bunlarda aynı reaksiyoner tip gibi ülke ve gençlik için son derece zararlı tiplerdir. Kendi değer yargılarını adeta ayaklar altına alan bu tipler, batı hayranlığını tarihin her döneminde zirvede yaşamışlardır.
Sultan 3. Selim'in 1807'de Batı’lı bir operasyonla tahttan indirmesiyle Batı'nın Türk toplum sistemine açık müdahalesi başlamıştır. Öte yandan sosyal düşünce anlayışında Fransızlar ve İngilizlerin liberal iktisat anlayışının Osmanlı sistemine hakim olması için, ilerici-gerici insan tipi tartışması ilk defa bu dönemde başlatılarak Türkiye de Batıcılaştırılmış Müslüman -Türk insanının yetiştirilmesi sağlanmıştır.
Pozitivist eğitim ve liberal ekonomiye dayalı, halkın değerlerini küçük gören, kendini her şeyden üstün tutan batıcı aydın ve bürokratlardan oluşan taklitçi insan tipi oluşturulmuştur. Bu azınlık kitle de ne yazık ki sistemin hataları yüzünden zaman zaman çoğunluğa hükümran olmuştur.
Kendi milli manevi kültürüne düşman kesilen bu tipler bilerek veya bilmeyerek emperyalizmin ekmeğine yağ sürerler. Reaksiyonerler bir toplumun önünü ne kadar tıkarlarsa, mukallitlerde en az o kadar toplumu çıkmaza sürüklerler. Bu iki marjinal tipin bir biri ile olan kavgası da ülkenin çıkarına değil.
Bizim örnek olarak hayatımıza rehber edineceğimiz insan tipi, milletin önünü açan lider ve gerçek aydın dediğimiz aksiyoner insanlar. Evet, sevgili gençler bizim önderimiz bunlar olmalı.
Aksiyoner insan, ülkesinin değer yargıları ile barışık aynı zamanda geleceğe dair umut ile bakan, bilgiyi süzgeçten geçirebilen, şahsiyetçi ve hür fikirlidir. Ön yargılı değillerdir, peşin hüküm vermezler ve toplumu var eden kültür ile yoğruldukları için toplumun öz evlatlarıdırlar. Ülkesini ve milletini bir adım öne taşıyabilmek için canhıraş çabalarlar.
Genç nüfusu ile övünen ülkemizin 21.yüzyılda vizyoner ülke olabilmesi için, kültürel anlamda milli ve manevi birlikteliği sağlamış, buna göre çağın gereklerine uygun bilgi üretme kapasitesine ulaşmış ideal aksiyoner insan tipini yeniden yetiştirmesi veya ortaya çıkarması gerekmektedir.
Batı ekseninde yetiştirilen değil, öz değerlerinden yetişen bir toplumun inşası için, özgün değerlere dayalı bilgili, ahlaklı, üreten bir gençlik ile dünyada söz sahibi vizyoner bir ülke olmanın yolu da açılacaktır.
Rafet URAL