Dünyanın bütün güçlerinin kullandığı en önemli ve etkili argümanlardan biridir sinema.

Onunla yatıp onunla kalkıyor insanlar çünkü…

Ona göre yönlendiriliyor düşünceler, onun verdiği mesajlarla şekilleniyor bilinçaltı insanlığın.

İçimizde Amerikan filmi izlemeyen var mı?

Sanmıyorum.

Onlar dünyayı kurtaran adamların çocukları(!), demokrasi kahramanları(!), adaletin yılmaz bekçileri(!), eşitlik, özgürlük, hak, hukuk(!)… Ne varsa onlarda(!)

Allah aşkına elimizi vicdanımıza koyalım, çevremize soralım: Kaçımızın bilinçaltında Amerikan hayranlığı yok?

Gerçekler başka da, kimin umurunda…

Yüzyıldan beri silah üretip satmak uğruna dünyayı yok oluşa sürükleyen onlar,

Birçok gariban ülkenin başına putlar diken, böylece rahat rahat sömüren, işi bitince de “demokrasi” götürmek bahanesiyle o ülkenin ırzına geçen onlar,

Sorgusuz sualsiz, yargısız mahkemesiz, hatta gayri resmi hapishanelerde insanlık dışı işkencelerle nice canlara kıyan onlar,

Yakın zamana kadar zencileri “hayvan”larla eşit gören onlar,

Şimdi bile dünyanın gözü önünde, “özgürce” yaşayan siyahîleri, polis kurşunlarına hedef tahtası niyetine kullanan onlar!

Ah sihirli pencere ah… Sen nelere kadirsin.

Dünyanın en barbar, en zalim ve gözü dönmüş kovboylarını bile bize “melek” gösterebiliyorsun.

Özetleyecek olursak, sinema önemli…

Çok önemli, hem de çok!

Amerika sadece bir örnek. Bütün dünya önemsiyor bunu. Son zamanlarda Hint ve İran Sineması da büyük atağa geçti…

Ya bizde durum ne?

Bizde de sinema sektörü bizim ırzımıza geçmeye devam ediyor.

Çok değerli(!), çok kıymetli(!) ve çok sayın sinema sanatçılarımız/yapımcılarımız ekseriyetle hükümet karşıtı eylemlerde olduklarından, hatta ve hatta aydın(!) olduklarından bir türlü fırsat bulamıyorlar doğru düzgün film yapmaya(!)

Haliyle işin kolayına kaçıyorlar…

Birkaç güzel kadın, bir iki yakışıklı jön, yanına bir de yarı komik yarı korkunç mafya tiplemeleri, tercihen yeşillikler içinde güzel bir köy, al sana sinema…

Son birkaç yılın senaryolarına bakın, hepsi aynı. Sadece oyuncular farklı…

Nasıl olsa karışan yok. İstediğin kadar galiz küfür, ahlaksız hareketler, terbiyesiz espriler…

Sonra yap güzel bir afiş, afili bir fragman…

Bir felsefesi yok, mesajı yok, ana fikri hiç yok!

Zavallı insanlar da sinemaya gidiyoruz diye salonlara akın etsinler.

Etsinler de hem bilete boşu boşuna para versinler, hem kantinden 7 liraya kutu kola, 15 liraya azıcık patlamış mısır alıp bir güzel söğüşlensinler…

Dünyanın belli başlı devletleri sinemayı, kendilerini tanıtmak, iyi göstermek, kültürlerini dayatmak, medeniyetlerini yüceltmek amacına kanalize ediyorlar. Yani bir nevi silah olarak kullanıyorlar.

Ya bizim sinemacılar?

Onlar da silah olarak kullanıyorlar ama bize karşı… Medeniyetimizi aşağılamak, insanımızı küçümsemek, inançlarımızla dalga geçmek için bize karşı silah olarak kullanıyorlar.

Lafa gelince hürriyet, düşünce özgürlüğü falan…

Ama icraat; millete esaret, kültüre necaset, dine hakaret… Hesap sorulunca da feryat üstüne feryat!

Artık bu sektöre el atmanın zamanı geldi âcizane kanaatimce…

Bu arada güzel şeyler de olmuyor değil. Özellikle TRT’nin dizileri, Diriliş Ertuğrul ve Sevda Kuşun Kanadında gibi diziler ile ev sineması kuşağında çekilen televizyon filmleri son derece güzel ve milli manevi değerlerimizle, toplumsal gerçeklerimizle örtüşen örnek çalışmalar…

Onlara da teşekkür ediyorum. İnşallah tez zamanda sektöre hâkim olurlar da sinemamızı düşman işgalinden kurtarırlar.

Selametle kalın.