15 Temmuz darbe girişimi sonrası en fazla Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere birçok bakanlık, personelini, darbe girişiminde payı olduğu ya da FETÖ ile bağlantılı, irtibatlı, iltisaklı olduğu gerekçesiyle görevden uzaklaştırdı (Açığa alma) ya da ihraç etti. MEB, bununla da yetinmedi, eski defterleri de karıştırarak, 11 285 personelini de yaklaşık 1 yıl önce yapılan sendikal eylemlere katıldıkları gerekçesiyle 9 Eylül 2016 tarihinde açığa aldı.
Memurların açığa alınması 657 sayılı DMK’nin 137.maddesinde düzenlenmiştir. Madde de; “Görevden uzaklaştırma, Devlet kamu hizmetlerinin gerektirdiği hallerde, görevi başında kalmasında sakınca görülecek Devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbirdir. Görevden uzaklaştırma tedbiri, soruşturmanın herhangi bir safhasında da alınabilir.” hükmü yer almakta ve açığa almanın bir tedbir olduğu açıkça belirtilmektedir.
141.maddede ise; görevden uzaklaştırılan veya görevinden uzak kalan memurların hak ve yükümlülükleri düzenlenmektedir. Bu maddeye göre de; “Görevden uzaklaştırılan ve görevi ile ilgili olsun veya olmasın herhangi bir suçtan tutuklanan veya gözaltına alınan memurlara bu süre içinde aylıklarının üçte ikisi ödenir. Bu gibiler bu Kanunun öngördüğü sosyal hak ve yardımlardan faydalanmaya devam ederler.” hükmü yer almaktadır. Bu madde de de açıkça yazıldığı gibi, açığa alınan memurların aldıkları maaşın 1/3’i kesilir. Sosyal hak ve yardımlar ödenmeye devam eder.
-Peki, bu öğretmenler sadece açığa mı alındı?
-Tabi ki hayır!
Açığa alınmakla birlikte maaşlarının 2/3’si ödenmeye başlandı. Her yıl eylül ayında ödenen, eğitime hazırlık ödeneği bu öğretmenlere ödenmedi.
657 sayılı DMK’nin Ek-32.maddesinde düzenlenen ve toplu sözleşmelerle belirlenerek her öğretim yılının başında öğretmenlere ödenen ‘Eğitim yılına hazırlık ödeneği’, MEB Strateji Geliştirme Başkanlığının, 08.09.2016 tarihli yazısıyla, açığa alınan öğretmenlere ödenmedi. Ödenmeme gerekçesi olarak da, MEB’in, Maliye Bakanlığı ile yazışma yaptığı ve Maliye Bakanlığının hazırlık ödeneğine ilişkin yazısındaki " Disiplin soruşturması nedeniyle açıkta bulunan ve öğretim yılına hazırlık ödeneğinin ödendiği ay içerisinde gayri iradi olarak görevinin başında bulunmayan öğretmenlere, daha sonra idare tarafından görevlerine başlamaları halinde öğretim yılına hazırlık ödeneğinin ödenmesi" gerektiği şeklindeki görüşü açıklandı.
Bitmedi, 9 Eylül tarihine kadar okullarında görevleri başında olan bu öğretmenlere, o tarihe kadar ödenmesi gereken ek ders ücretleri kimi okul müdürlükleri tarafından, ödenmedi.
Bitmedi, MEB ve ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda görev almak isteyen öğretmenlerin bu istekleri engellendiği gibi, görev çıkan öğretmenlerin de görevleri birer sms mesajıyla iptal edildi.
Yazılarımızı takip edenlerin de bildiği gibi, 6-7 yıllık eğitim yazıları yazma serüveni boyunca bir elin parmak sayısını geçmeyen sayıda parasal konuları içeren yazı yazmış biri olarak yukarıda sözünü ettiğim konuları da yazmaktan hoşnut olmadığımı ifade etmeliyim.
Ancak konu parasal olmaktan çok, yaşadığımız dönemde hukukun, yasaların ve genel anlamda mevzuatın yorumlanması noktasında büyük sorunların yaşanmakta olduğu gerçeğidir. Bu durum da, ileride idare ile öğretmenler arasında içinden çıkılmaz hukuksal problemlerin yaşanmasına neden olacaktır.
Çok kaba bir şekilde ifade etmek gerekir ki; Bakanlık teşkilatlarında görev yapan bürokratlar açısından normlar hiyerarşisinin bilinmemesi mümkün değildir. Normlar hiyerarşisi, hukuk normlarının derece ve kuvvetini belirlemekte ve bir hukuk düzeninde var olan normların çokluğu anlamına gelmektedir. Hukuk düzeni bir piramide benzetilecek olursa bu piramit anayasa, usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar, kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik ve genel tebliğler, tebliğler, genelgeler gibi adsız düzenleyici işlemlerden oluşan birden çok normun varlığını ifade etmektedir.
657 Sayılı DMK, milyonlarca memuru ilgilendiren bir temel kanun ve bir hukuk normudur. Maliye Bakanlığı bürokratları, eğitime hazırlık ödeneğinin ödenmemesi konusunda görüş yazarken, aynı kanunun 137.maddesindeki, açığa alınan memurlara maaşlarının üçte ikisi ödenir, bunun dışında kanunun öngördüğü sosyal hak ve yardımlardan faydalanmaya devam ederler, hükmünü dikkate almamıştır.
Kanunun Ek-32.maddesinde; eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfına dâhil öğretmen unvanlı kadrolarda görevli olup, fiilen öğretmenlik yapanlardan söz edilirken; genel bir hükümden söz edilmiş, devamında da fiilen öğretmenlik yapmadıkları halde ilköğretim ve okul müdürleri ile yardımcıları, cezaevi okullarında çalışan öğretmenler, yönetici, eğitim uzmanı ve eğitim uzman yardımcıları dâhil olmak üzere, eğitim ve öğretim sınıfına dahil diğer görevlilere de ödeme yapılacağı da eklenmiştir. Bize göre, fiilen öğretmenlik yapılmayan durumlar sadece askerlik yükümlülüğü ve ücretsiz izin gibi memurun kendi isteğiyle fiilen görevde bulunmadığı durumlardır. Aksi halde, Maliye Bakanlığının görüşüne göre eylül ayı içinde hastalık raporu alan, kaza geçiren, yakınının ölümü veya hastalığı nedeniyle mazeret izni ya da yıllık izin kullanan öğretmen ve yöneticilere de eğitim ödeneğinin ödenmemesi gerekir. Bu tür durumlar da arızi durumlardır ve geçici bir tedbirdir. Açığa alınma da arızi bir durum ve öğretmenin isteği dışında oluşan bir durumdur.
Yine eylül ayının ilk 9 gününün ek ders ücretini ödemek için gereken işlemleri yapmayan okul yöneticilerinin durumu, daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi kraldan çok kralcı tavrıdır. Bu konuda hukuksal bir girişime veya müdahaleye gerek bile yoktur. Bu tür işlem yapan kendini bilmez okul idarecileri derhal açığa alınan öğretmenlerin ek ders ücretlerini ödemek için gereğini yapmalıdırlar.
MEB ve ÖSYM’nin, açığa alınan öğretmenlere sınav görevi vermemesi ve çıkan sınav görevlerini iptal etmesi sadece kendi inisiyatiflerinde olan bir konuda yetki kullanmalarından ibarettir. Yetkilerini bu yönde kullanabilirler. Bu durum, hukuksal açıdan değerlendirilecek bir konu değildir. Sadece bu kararı alanların memur olduklarını, aile geçindirdiklerini, çocuk okuttuklarını unutmamalarını; ülkedeki siyasal ortamın her zaman aynı olmayabileceğini, bugün haksızca suçlananların bir gün kendilerinin yerlerinde olabileceğini ve “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner…” atasözünde dile gelen gerçeği bir an olsun akıllarından çıkarmamalarını hatırlatmak isteriz.
Devlet kinle, intikam duygusuyla, yargısız infaz mantığıyla ve adeta muhalif görülen kesimleri her alanda yok etme anlayışıyla yönetilmez, yönetilemez. Okul müdür yardımcısından, okul müdürüne; şube müdüründen, il milli eğitim müdürüne; daire başkanından, müsteşarına kadar bütün görevli ve bürokratlar, hukuka ve normlar hiyerarşisine uymak zorundadırlar. Aksi halde, Cenap Şahabettin’in deyimiyle, “Yüksek makamlar yüksek tepeler gibidir, koşarak çıkanlar nefes darlığı hisseder.” biline.