MEB’in, 9 Eylül 2016 tarihinde, bölücü terör örgütü bağlantılı 11 bin 285 personel açığa alındı, twetter mesajıyla duyurduğu işlemin üzerinden epey zaman geçti.

Bu süreçte, Eğitim Sen genel başkanı Kamuran Karaca’nın söylemiyle diplomatik, direniş ve dayanışma başlıklarını içeren alanlarda bir dizi, görüşme, eylem ve hukuk yollarına başvurular gibi çeşitli etkinlikler gerçekleştirildi.

Bu etkinlikler sayesinde Bakanlığın ilk günkü söyleminde dile gelen ve kimi tetikçi web sitelerinin kamuoyunda oluşturmaya çalıştığı bölücü terör örgütü bağlantılı öğretmenler imajı bir ölçüde kırılarak, süreç lehimize işlemeye başladı.

Peki, sürecin lehimize işlemeye başlaması yeterli mi?

Tabi ki yeterli değil.

Tümümüz görevlerimize iade edilene kadar çok yönlü çabalarımızı sürdürmeliyiz.

Bu anlamda her adımı genel merkezden beklemeden bizlerin de yapacağı şeyler var ve nitekim de ilk günden yapmaya başladık.

Yapacağımız ilk şeylerden biri internet medyasını ve sosyal medyayı kullanmaktı, bunu ‘Açığa alınan öğretmenler platformu’ ve twetter etkinlikleri sayesinde yaptık, yapıyoruz.

Atmamız gereken bir adım daha var ve biz bu adımın hem bugün, hem de bundan sonraki sendikal süreç için oldukça hayati olduğunu düşünüyoruz. Şöyle ki;

Hepimiz biliyoruz ki; bu 11 285 öğretmenin büyük çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde görev yapan ve 29 Aralık eylemine katılan eğitim emekçileri. Açığa alınma listelerinin nasıl oluşturulduğunu hepimiz acı bir şekilde de olsa öğrendik. Bu süreci kısaca özetleyecek olursak; Bakanlığın ‘Eğitim Hakkını Engelleyici Eylemler’ başlığıyla il milli eğitim müdürlüklerine gönderilen yazıya; eylem adı ve tarihi belirtilmeden, kimi yazılarda da belirtilerek, okul müdürlüklerine ulaşması sonucu okul müdürlüklerinin verdiği cevaplar sonucu açığa alındık ve halen açıktayız.

Bu noktada, bizlerin açığa alınmasına neden olan listelerin hazırlanmasından sorumlu olan görevliler okul müdürleri ve il-ilçe şube müdürleridir. Bu görevliler, somut hiçbir bilgi ve belgeye dayanmadan, sadece sendikal eyleme katılanları, eğitim hakkını engelleyici eylemlere katılan öğretmenler olarak üst makamlara bildirerek suç işlemişlerdir.

Yargılanacaklardır!

Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi, onlarca uluslararası, ulusal belge ve mahkeme kararları ortada dururken, sadece sendikal  eyleme katılmamız nedeniyle tarafımıza, eğitim öğretim hakkını engelleyici nitelikte eylemlere katılarak terör örgütüne destek verici nitelikte faaliyetlerde bulunmak suçlamasının yöneltilmesine ve akabinde; meslek hayatımız boyunca oluşturduğumuz olumlu intibanın bozulmasına; okulda, ilçede, ilde görevli meslektaşlarımız, velilerimiz ve tanıyan-tanımayan bütün kamuoyu karşısında hak etmediğimiz ‘Terör örgütüne destek veren öğretmen’ yaftasının yapıştırılmasına; görevden uzak kaldığımız süre boyunca maddi ve manevi anlamdaki kayıplarımıza; sendikal eylemleri suç gibi göstererek, ‘sendikal haklarımızı kullanmamızı engelledikleri,’ işlemediğimiz bir suçtan dolayı somut herhangi bir iddia olmadığı halde bizlere ‘iftira’ atarak, mağduriyetimize neden oldukları, bu fiilleri nedeniyle görevlerini kötüye kullandıkları gerekçesiyle okul müdürü ve şube müdürlerinden şikâyetçi olmamız, zaman geçirmeden idari ve adli hukuk yollarına başvurmamız gerekmektedir.

Sendikal eylemlerden dolayı uyarı veya kınama cezası alsak dahi, bu ceza bundan sonraki sendikal faaliyetlerimizi sekteye uğratacak, sendikalarımızı adeta ‘kanarya sevenler derneğine’ dönüştürecektir. Bu nedenle;

Susmamalıyız!

Kabul etmemeliyiz!

Boyun eğmemeliyiz!

Çünkü haklıyız, kazanacağız!

Not: Okul ve şube müdürlerini şikâyet etmek için dilekçe örneği isteyen arkadaşlar [email protected] adresine mail atabilirler.