Temeli biz ve onlar söylemi olduğu tartışılmaz gerçektir. Tartışılsa da üzerinde herkes görüş belirtse de tartışılamayan en fazla bu gündemin kurucusu Edward Said’dir. O halde çok geniş sahada terennüm eden bu konuya Edward Said ve görüşleriyle başlayalım.

              

BATI  Edward Said’e  göre kartezyen düşüncesinin olmadığı, ilmin zayıf olduğu dünya. Öteki, bütün emelleriyle batıya hizmet etmesi gereken, Mitosun dünyası. Farklılıkların olmadığı tekdüze yaşam. Batının hükümranlığına muhtaç coğrafya. Empirik düzen tarafından idare edilmesi gereken alan. Batılı için farklı bir alan; medeniyet ya da kültür değil bir nesne fikri temelde hiçbir farklılık göstermeyen Budist, Şamanist, Müslüman ,Ateşperest, bireyselliğin olmadığı coğrafya Batının diyalektik, mekanik pozitif düşüncelerine muhtaç kendi klasiği olmayan ve sömürülmesi gereken alan. Tanrı bu alanları üzerindekilerle batıya (insan dahil) hizmet için var etti. Edward  Sait belki biraz ileri gitti. Zaten ileri gittiğini vurgulayan birçok doğu ve batı aydını olmuştur; ancak onu inkar da edememişlerdir. Mantığın ilkesiyle düşününce Edward Said; adeta “Ben bu öneriyle varım” demiştir. Bütün entellektüeller de görüşlerinin bir kısmı sapkın ancak var olanlarına da “var” dediklerine göre Edward Said vardır, önermesi yok da değildir.

 

Hümanizm, sathi manada batı malı bir tecessüs. İnsanlığın iyiye, güzele yönelmesi.

Yönelim sürecini muhteşem Atina ve sosyal adaletin kanunlaşmış sitenin mucidi Greko –Latin eserlerinin yeniden inkişafıyla tamamlamış bir akım. Salt manada akımla ifade edilmeyecek kadar büyük bir anlatı. İnsanı boğan ve sadece iman ve ibadet eden mahz akıl olarak tanımlanan ortaçağ insanının debdebelerine başkaldırı. Aselwus’un inanmak görmektir, görmek anlamaktır, şu halde inanca varmak için düşünüyor değiliz. Aksine anlamak için inanıyoruz. İfadesiyle portresi çizilmeye çalışılan hem başkaldırı hem özgürleşme hem de uysallaşma girişimi hümanizm. Tanrı sitesini boşaltmak sitenin duvarından kubbesine kadar insanla örülü bir yapı. Harcı insan sevgisi. Akıldan başka kılavuz tanımayan gizli remizleri, tapınakları, rahipleri bulunmayan kilise dışı dünyada gönlünce yaşayan hür ilim. İmanını kaybeden bir çağın adı hümanizm. Pozitivizmden Marksisizme , fizikalizmden egzistansiyalizme kadar Avrupa’nın hür monoizmi hümanizm. Kavramdan çok kılıf, kelime değil bukalemun. Şemsettin Sami için büyük bir keşif, insaniyete muhabbet.Devr-i teceddüt(rönesans)  üdebasının yani edebiyat-ı atika (hümanistlerin) mezhebi.Beşeriyete ibadet.. 16. Asır Avrupası için bir kaçış, meçhulü arayıştı hümanizm. Yeni bir egzotizm, yeni bir boyut, yeni bir dinsizlik tecessüsü. Kilisenin yasaklarından kurtulmak isteyen ortaçağ insanının muhteşem Atina’ya kaçışı.

     

Hümanizm Avrupalı için kaybettiği dinlerin, yıktığı inanışların yerini alan bir put.

Hümanizm bir aydın hastalığı ama kimse bu izmin hudutlarını çizemiyor. Batı hümanizmi Yunanlıların dini idaali ile incil arasındaki kaynaşmanın eseri. Yunan felsefesi, latin hukuk anlayışı, yahudi-hristiyan teolojisi bir potoya döküldü. Ve bu halitadan çıkan ana mefhum, insanoğlunun insanlık değeri. Aristo ile Saint Tomas uzlaştırılarak Yunan düşüncesiyle yahudi-hristiyan imanı kaynaştırılarak bilginin vahdet ve evrenselliğini yeni baştan kuran anlayış. İlk düşünürlerini İtalya’da çıkardılar. Çünkü İtalya sitesinde halktan farklı yaşadığını şiddetle vurgulamak isteyen geçinmek için harcamak zorunda olan bir avare grubu. İlim adamlarını kendilerini toplumdan üstün ve farklı göstermek anlayışında olan güruhun varlığı. Hatta bu süslü kelime çoğu zaman batının doğuya tüm müdahalelerinin meşru zemini

  

               DOĞU, haklı deneme, haksızlığa karşı koymak, hakikate bağlanmak, sevginin gücü. Var olduğunu söylemek, kendi varlığını varlıklardan üstün görmeden salt varlakta(yaratıcı) var olduğunu bilmek. Çeliğe iradeyle karşı koymak. İnsanlık bu sözlerin Anadolu ‘nun tam ortasında Konya’da söylendiğini biliyor . Bu ruh on dokuz yaşında yalın ve çıplak, Akdeniz soğuğunda, çeliğe karşı iradesini siper eden( MAVİ MARMARA YOLCUSU) Kayserili çocuğun ruhu.

           

            Bu ses tarihten gelen ve insana her zaman güzeli öğreten resullerin sesi. Ak saçlı Arya Çobanları inandıklarına bu sesle hitap ederlerdi . Bu ses  isbat-ı vacibin sesi. Haşa bu ses hedonistlere ait olsun. Haşa Paris sokaklarında yankılansın.. Büyük Biritanya adalarında kurt sürüleri dolaşırken İslam ovaları bu sesle ürperirdi.Bu sesde bütün Anadolu bütün Asya ve bütün Dünya mevcut.

 

            Perse canavarlar avlarken yüzünü bulutla örtermiş.  İslamın en sevmediği şey bulut sis ve sır.  İslamda  insan masal canavarı değildir.   Scheopenhauer gibi köpeğine aşık bir pesimist değil. Parmağı kırıldığı için intihar eden Zenon da değil. Sahip olduğu tek seyi -su testisini- fakir, yetim, güçsüz bir çocuk  kullandığı için kıran Sinoplu Diyojen de değil.

 

            İslamda insan kudüs’ü fethettigi gün ilk iş af fermanllari çıkaran hz Ömer ve Selahattin Eyyubidir.            İslamın sesinde gönül kırmak yok. Kaldı ki  masum cana kastetmek,  asla! Şiddet kesif bir uçurum. Bu sözler tarihin şahitliğiyle ispatlı.  Bu sözler Yunus’un dilinden döküldü.  Belki de en muteber izah gönül sultanının dilinden müderric. Zafere götüren tek yol Hak yolu, aşk yolu. Kuzey kutbu ile güney kutbu arasında ne kadar fark varsa çok kere katlarca İslam ve Şiddet arasında o kadar fark var.

 

            Gothe’nin “İnsan için iki yol vardır; ya örs olur ya çekiç.” Tabiri anda geçersiz islamda. O Avior a mener( yönetmek zorunda olan)da değildir insan.

 

                  O halde bu ses kimin sesi beslediginiz ve İslami paçalamak için büyüttügünüz sadık doslarinizin sesi olmasın ya da kokuşmuş oryantalist bakışlarınızın size bir yansıması mı? Bu ses Kudüs’ü savunanların kendi öz yurdunda parya olmak istemeyenlerin sesi olmadığı kesin. Yıllarca bakışınızdan bir zerre bile değiştirmeden gene aynı bakmaya devam edecek gözüküyorsunuz. Biz de yine yıllarca göğsümüzde bu ateşi söndürecek gözüküyoruz.

Metin ÇANGIR

Eğitim Bir Sen Tuzla Temsilcisi