Türkiye’de temel eğitim denilince 1997 yılından önce ilkokul, bu yıldan sonra ilköğretim 2012 yılından itibaren ise ilkokul ve ortaokul birlikte düşünülüyor. İşin doğrusu temel eğitim ailede sonra anasınıfı ve anaokullarında alınan eğitimle başlıyor. Peki bu eğitimle ilgili bildiklerimiz, yapabildiklerimiz neler ve nerelerdeyiz? Son 4+4+4 sistem değişikliği ile ilkokul birinci sınıfa başlama yaşının eskiye göre bir kaç ay erken olması ile anasınıfı ve anaokulu yaşları da biraz küçüldü. Ülkemizde anasınıfı zorunlu eğitim kapsamında olmadığı için bu hizmeti alan çocukların tüm çocuklarımızı kapsamadığını da sayarsak okul öncesi diye sözü edilen eğitim ve bu eğitimi veren kurumların nitelik yönünden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Ekonomileriyle göz dolduran, kişi başına düşen milli geliriyle gıpta edilen gelişmiş ülkelerin insan kaynaklarının yetiştirilmeleriyle ilgili politikalarında temel eğitimin yeri tartışılamaz. Hatta okul öncesinden ilkokula öğrenciler en iyi biçimde yetiştirilir. Daha da ileri annelere aile, çocuk yetiştirme konularında sürekli eğitimler verilir. Hemen her konuda bilinçli olan ailede yetişen çocukların geldiği temel eğitim okullarında var olan düzeyleri üzerine pratik hayatta kullanacağı bilgiler kazandırılır. Bu kaliteli okullarda öğrenim gören öğrencilerin kalitesi de haliyle özel olur. Bu günün dünyasın da söz sahibi olan ve teknolojiyi çok iyi kullanan kuşakların oluşturduğu bir ülke vatandaşlarının yaşam kalitesi diğerlerine nispeten üstün olacaktır. Ülkemizde bu eğitim seviyesi hepimizin aleyhine bir durumdadır. Aileden başlayarak okulları ve toplumu içine alan bu acı gerçekle yüzleşme zamanıdır. Evde bir taraftan geleneksel çocuk yetiştirme modelimiz okulda ise yamalı bohçaya dönen formal çalışmalar içerisinde çocuklarımızın hedeflediğimizin dışında istemediğimiz bir biçimde yetişmesi kaygılarımızı artırmaktadır. Yasal metinlerde hedeflenen insan tipinin eğitim çıktısı olarak görülememesi yapılacak çok çalışmaların olduğunu bize gösterse de işletme körlüğünden midir nedir bazen ameliyatı yanlış yere yaparak sistemde kalıcı izler bırakmaya devam ediyoruz. Dinamik bir hayat çerisinde sosyal olaylara sebep sonuç ilişkisi içerinde bakıp öyle değerlendireceğimize hazır günah keçilerine sarılıp asıl sorumluları göremiyoruz.
Anasınıflarında/anaokullarında tüketimin alası yapılmakta çocuklar adeta birer anormal tüketici gibi yetiştirilmektedir. Eldeki malzemelerden güzel araçlar yapabilmek ve çocukların tasarım yeteneklerini geliştirmek varken, çeşitler içinde daldan dala atlayarak geri dönüşüme malzeme gönderme yarışı varmış gibi israf almış başını gitmektedir. Bu söylediklerim herkes için geçerli olmasa da çoğunluğun böyle olduğunu düşünüyorum. İnanmayanlar varsa yakınlarında bir anaokuluna gitsinler ve gözleriyle görsünler. Bu olanları haydi bir tarafa koyalım. Asıl israf öğrencilerin aldıkları eğitimlerde işte size birkaç örnek. Anaokuluna gelen bir öğrenci zamanını, müzik dinleyerek televizyon izleyerek, kes yapıştır yaptırılarak, boyama faaliyetleriyle geçirmektedir. Okulda dinletilen müziklerin bizim kültürümüzle hiçbir alakası yok.23 nisan programlarına katılın ve çocuğunuzu batı tarzı anglo sakson kültürü içinde bir seyredin. Danslar, pop, rock müzik o biçim. Zeybekten, horondan, semazenden, mehterden ses yok. Bir de çocukların giyim kuşamlarını sormayın. Tabiatla özellikle toprakla temas nerdeyse sıfır. Bu sistemin böyle olmasının tek sebebi öğretmelerde değildir.20-25 öğrencinin bir arada olduğu sınıfta eğitim yapmanın zorluğu ortadadır. Anasınıfı/anaokullarında bakım hizmetleri yapılmaktadır. Bunları denetleyen amirlerinden tutunda velilere kadar herkes bu sonucun ortağıdır. Herkes evladının iyi yetiştiğini düşünürken kendi öz kültüründen koparıldığını çocuğunun gençlik yıllarında ancak fark edebiliyor. İş işten geçince de ahların bir faydası olmuyor. O yüzden temelden yanlış yapmadığımız ve kendi benliğimize uygun temelden yeni bir sistemi kurmak mecburiyetindeyiz.([email protected])