Öğretmenlik, çok eski zamanlardan beri pek az değişim geçiren bir meslek. Her ne kadar son zamanlarda teknoloji ile ilişkilendirilir, akıllı tahtalar, tabletler, internetlerle ilişkilendirilir olsa da öğretmenliğin temelinde daima yüz yüze iletişim olmuştur. Öğretmeninin yüzüne bakmak, ondan bilgi kadar duyguyu da almak öğrenciliğin temelidir.
Ne var ki 1990’lardan sonra günlük hayattaki gelişmeler ve teknolojinin iletişimi şekillendirmesi, öğrencinin hayata bakışını da değiştirdi. Artık teknolojiden, televizyondan, telefondan, bilgisayardan soyutlanamayan bir dünya görüşü şekillendiriyor öğrenciyi. Okulun ve öğretmenin bunu değiştirmeye ve öğrenciyi kendi isteği doğrultusunda yönlendirmeye gücü olmadığına göre geriye oyunu kuralına göre oynamak kaldı. Yani eğitim ortamını değişen dünyaya göre yeniden şekillendirmek.
Yanlış anlaşılmasın, zaten doğru ve doğal olan da budur. Eğitim sistemimiz, çocuklarımızı gelecekte karşılaşacakları hayat ve toplumun şartlarına hazırlar. Bu şartları tanıtır ve uyum sağlayabilmesi için gerekli özelliklerle donatır. Bunu ne kadar başarabildiği ayrı bir tartışma konusu tabi.
Matematik, Fen ve Teknoloji gibi bilişsel boyutun yoğun olduğu derslerin değişen şartlara göre yeniden dizayn edilmesi kadar, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi gibi duyuşsal alanı baskın olan derslerin de değişen şartlara uydurulması önemlidir. Özellikle de son birkaç yıldır din öğretiminde meydana gelen baş döndüren gelişmelerden sonra.
Bildiğiniz gibi birkaç yıldır ilk ve orta öğretimde Kur’ân-ı Kerim, Hz.Muhammed’in Hayatı ve Temel Dini Bilgiler dersleri seçmeli olarak okutulmaya başladı. Bunun yanında İmam Hatip Orta Okulları açıldı ve bu dersler zorunlu ders oldu. Bunun yanında Arapça dersleri de kondu. İmam Hatip Liselerinin sayısı, öğrencileri ile birlikte tarihinde olmadığı kadar arttı. Tüm bunlar elbette memnuniyet verici gelişmeler ancak ileriyi gören herkesin endişelenmesi gereken konuları da beraberinde getiriyor.
Bu konuların başında elbette nitelikli öğretmen sorunu geliyor. Eğer öğretmenlerimizi bu nicelik artışına paralel olarak nitelik bakımından da geliştiremezsek bir içe çöküş tehlikesi kapıda demektir. Yeni müfredatlar, yeni binalar yapmak, yeni öğretmenler yetiştirmekten daha kolaydır. Zor olan işini iyi bilen öğretmenleri öğrencilerimizin karşısına çıkartabilmektir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu konuda da çalışmalar yaptığını, bürokrasinin ağır çarkları arasında çözümler üretmeye çalıştığını biliyoruz. Fatih projesi ve diğer gelişmelere ayak uydurabilmek için özveri ile çalışan Din Öğretimi Genel Müdürlüğü personeline bu konuda hakkını teslim etmek gerek. Ancak devletin çarkları çoğu zaman toplumun hızla değişen dinamiklerinin hızına yetişemiyor. Burada yönetim ve karar alma mekanizmasında olanların sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğine gitmesi ve (maddi boyutu olmayan) hizmet alımı yapması şart. Bir üst çatı olan bürokrasinin öğretmenlerimize yapacağı en büyük destek de onları bir araya getirmek, tecrübe ve bilgi paylaşımlarının sağlanabileceği ortamlar hazırlamaktır.
Şu anda kendi imkânları ile internet üzerinden materyal ve fikir üreten çok sayıda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni (ki çoğunun kişisel internet siteleri veya çok aktif sosyal paylaşım grupları var) özverili bir şekilde çalışıyor. Bu öğretmenlerin tüm Türkiye’deki din öğretimine gönül vermiş öğretmenlerimiz tarafından takip edildiğini düşünürsek, karamsar olmamak gerektiği de söylenebilir. Zira öğrenmeye açık, teknolojiyi kullanabilen bir öğretmen kitlesi var. Yapılması gereken onları seminer, konferans gibi (kaliteli) etkinliklerle desteklerken, bir taraftan da materyal konusunda desteklemek. Bu desteği de en güncel haliyle yapmak. Çünkü öğrenciler artık eskisi kadar kolay etkilenmiyor, eskisi kadar kolay şaşırmıyor. İnternette veya televizyonda bir kez gördüğü bir videoyu dahi derse konu ettiğinizde “ben bunu görmüştüm” diyerek tavır alıyor. Yani materyaller de artık çok hızlı eskiyor. En azından öğretmenlerimizin ufkunu açacak fikirler, örnekler sunması bile yukarıdan aşağıya yapılan önemli bir hizmet olacaktır.
Elbette bunun tam tersi bir yönde bilgi akışının da sağlanması, öğretmenlerin etkin çalışmalarının ve materyallerinin fatih projesine uydurulması ve fatih projesinin materyal havuzu niteliği taşıyan Eba (Eğitim Bilişim Ağı) ile bütünleştirilmesi de önemlidir. Şu anda Eba’da din öğretimi konusunda ciddi bir materyal eksiği mevcut. Bu eksiğin de Ankara’da üretilmesini beklemek gerçekçi değil. Zaten çalışan ve üreten öğretmenleri Eba ile tanıştırmak ve kaynaştırmak zannediyorum ki yapılacak en akılcı iş olacaktır.
Geçmişle kıyasladığımızda bugünlere şükretmek gerektiği açık. Ancak daha iyi günleri göstermesi için hem kavli, hem de fiili dua ile Rabbimize yönelmek gerektiği daha da açık.