Birkaç hafta önce tüm derslerin müfredatları askıya çıkıp kamuoyuyla paylaşılınca eğitim camiasının ve eğitimle ilgilenenlerin en önemli gündemi belli oldu. Her kesim kendi tarafından eleştirilerde, övgülerde ve yorumlarda bulunuyor. Bu yönüyle yapılan işin şeffaflığı, halka açıklığı ve kamuoyunun görüşlerinin alınması taktire değer.
Askıya asılan derslerinin arasında Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin olmaması, bazı kesimlerce “ders kaldırıldı” dedikodusuna yol açtı. Halbuki olan, Anayasal olarak okutulması zorunlu olan dersin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görülen dava sürecini bekliyor olmasından başka bir şey değildi. Ancak şu anda askıda olmamasına rağmen kısa bir süre sonra onun da müfredatının yenileneceğinden şüphe yok. Çünkü ders aleyhine açılan davaların neticeleri, dersin mevcut haliyle kalmasını güçleştiriyor. (Maalesef) İç hukukumuzdan üstün kabul ettiğimiz Avrupa Birliği hukuku Din Kültürü dersinin içeriğinde daha fazla “Diğer İnançlar”, daha fazla “Diğer Dinler” okutulsun diyor. Devleti iki seçenek arasında bırakıyor: Zorunluluğu kaldırmak veya içerikteki İslam ağırlığını hafifletip muafiyeti kaldırmak.
Osmanlı’nın son dönemlerinden bugüne din eğitimi serüvenimize baktığımız zaman güncel tartışmalara daha sağlıklı bakabiliriz. Selçuklu ve Osmanlı’nın yüzlerce yıllık tecrübesinin ürünü olan medreseler, Cumhuriyetle birlikte kaldırıldı. Kaldırılırken onun yerine konan göstermelik dersler, okullar ve fakülteler de kısa bir süre sonra kapatıldı. Yani medresenin yerine konan okullar ve dersler, sadece medresenin kapatılmasına gösterilen tepkileri azaltmak için bir kılıftı.
1950’lerde halkın talepleri, çok partili sisteme geçildiği seçim kaygısına düşen siyasetten karşılık buldu ve seçmeli de olsa din dersleri eğitim sistemine girdi. 1980 ihtilaline kadar da din dersleri seçmeli, ahlak dersleri zorunlu olarak okutuldu. Ve elbette sürekli olarak tartışıldı. Ta ki 1982 yılına kadar.
1982 yılında seçmeli din dersleri ile zorunlu ahlak dersleri birleştirilerek anayasal bir ders haline getirildi. Bugün 4.sınıftan 12.sınıfa kadar okutulan Din Kültürü dersinin temeli 1982’deki bu düzenlemedir. Son 8-10 yılda müfredatın içine, Alevi çalıştayları ve alevi kanaat önderlerinin istediği şekilde konular eklendi. Alevi inancı ve kültürü de bu dersin içinde anlatılmaya, öğretilmeye başlandı.
Son yıllarda seçmeli Kur’an-ı Kerim, Temel Dini Bilgiler ve Hz.Muhammed’in Hayatı derslerinin de verilmeye başlamasıyla tartışmalar başka bir boyuta taşındı. Önceden “Din dersinde diğer inançlar yok” şeklinde konumlanan itirazlar bu kez “din dersinde öğretilenler zaten seçmelilerde öğretiliyor. O zaman din dersinin içeriği değiştirilsin” şeklinde gündeme gelmeye başladı. Hatta din dersinden ibadet, Kur’an-ı Kerim ve Hz.Muhammed ünitelerinin kaldırılması talep ediliyor. Bu konuları öğrenmek isteyenlerin seçmeli dersleri seçebileceği savunuluyor.
Bu noktada kimin ne istediğini açıkça ortaya koymak önemli. Tartışmalarda taraf olanlar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Mahkemeye başvuran Alevi kesimler, dersin zorunlu olmasını istemeyen laiklik taraftarları, dersin zorunlu kalmasını ve kendi kültürlerinin de bu derste olmasını isteyen Alevi kesimler ve geri kalanlar.
Öncelikle şunu belirtelim ki yukarıda zikrettiğimiz kesimlerin içindeki “geri kalanlar”, çocuğunun bu derste dini bilgilerini almasını isteyen asıl büyük çoğunluğu oluşturuyor. Hatta bu kesim dersin mevcut halini, kendi taleplerini karşılamaktan uzak olmakla eleştiriyor. Diğer kesimlerin taleplerini gündemde tutup değişiklikleri bu kesimlerin talepleri üzerine bina ederken yüzde sekseni aşan “geri kalanlar” kesimini yok saymak pek demokratik olmayacaktır.
Seçmeli derslerin okutulmaya başlandığı yıldan itibaren gündeme gelen din kültürü dersi ile konuların çakıştığı eleştirilerinin niçin “öyleyse dkab dersi değiştirilsin” neticesine vardırıldığını özellikle irdelemek gerekir. Zira yukarıda hatırlatmaya çalıştığım tarihi tecrübeler bize hep “önce en sağlamı düşür, gevşek olanlar peşinden gelir” mantığını hatırlatıyor. Din Kültürü dersinde ana hatlarıyla öğretilen iman, ibadet, siyer ve Kur’an konularının seçmeli derslerde daha ayrıntılı olarak okutulması “pişti olmak” değil, eğitim seçeneklerini çoğaltmak olarak yorumlanmalıdır. Bu nedenle seçmeli dersler skalasına, tüm kesimlerin ihtiyaçlarına cevap verecek yeni dersler de eklenmelidir. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi ise, bir çatı kültür dersi olarak varlığını sürdürmelidir. Elbette dersin daha iyi ve kuşatıcı olması için tartışmaları sürdürmek kaydıyla. Din Kültürü dersinin değerleri, ahlaki davranışları çocuklarımıza kazandırmasının daha iyi yollarını aramaya devam etmek kaydıyla.
Eğitim sistemimizde yaptığımız her değişikliğin kayıp kazanç düzleminde ciddiyetle sorgulanması gerekiyor. Bu minvalde din kültürü dersinin içeriğini ahlak, adap, terbiye düzlemine çekmek bir kazanç değildir. Aksine büyük bir kayıptır. Hele hele Temel Dini Bilgiler dersiyle konular çakışıyor diye böyle yapmak Din Kültürü dersini dinden soyutlanmış bir ahlak dersi” haline getireceği gibi temel dini bilgiler dersini de “ahlaktan soyutlanmış bir din dersi” haline getirir. Üstelik bu tavizi verdikten sonra bir takım çevrelerin yeni hedefinin seçmeli dersler olacağını düşünememek de en basit ifadeyle saflık olur. Çünkü en sağlam olanı yerinden oynatılabiliyorsa, gevşek olan haydi haydi kopartılır.
Din Kültürü dersinin içeriğini seçmeli derslerle çakışma olduğu bahanesiyle tartışmaya açmak aslında ardından başka konuları da getiriyor. Çünkü din dersinin içeriği bazı noktalarda sosyal bilgiler dersiyle, bazı konularda tarih dersiyle de çakışıyor. O zaman hangi dersin içeriği çıkartılacak? Örneğin içkinin zararları konusu iki derste de işlenirken “çakışma var” denerek budanan hep din dersi mi olacak? Yoksa bu iki dersin, aynı konuyu farklı boyutlarıyla işlediği söylenip doğru yol bulunabilecek mi?
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi bir değerler eğitimi dersi olmamalıdır. Çünkü bu ders, Anadolu halkının büyük çoğunluğunun uzun ve çileli yıllar boyunca sergilediği mücadelenin sonunda elde ettiği bir kazanımdır. Bu kazanımı elinden almak, seçmeli dersleri kaldırmaktan daha büyük bir kayıp olacak, ardından gelecek yeni tavizlere kapıyı aralayacaktır.
Uzun sözün sonunda şu hususu vurgulayalım: Din Kültürü dersinin ihtiyacı olan bir devrim değil restorasyondur. Anadolu’nun tüm renklerini taşıyan fakat temeli, direkleri ve çatısı İslam olan bir restorasyon.