İnsanlık tarihi hak ile batılın, adaletle zulmün, nur ile karanlığın mücadelesinden ibarettir. Bu mücadele zaman zaman farklı maskeler, farklı etiketler altında gizlense de her zaman var olmuştur.
Hz. Adem'in (aleyhisselam) şeytanla (aleyhilla'ne) mücadelesi ile başlayan bu süreç Hz. Nuh'un (a.s.) tufanına, Hz. İbrahim'in (a.s.) ateşine, Hz. Salih'in (a.s.) devesine, Hz. Musa'nın (a.s.) âsâsına uzandı. Hz. İsa'nın (a.s.) ölüyü dirilten dokunuşundan Hz. Muhammed'in (s.a.v.) tebliğ ettiği mucizesi olan Kur'an-ı Kerim'ine ulaştı. Hakkı temsil edenlerin isimleri destanlaştı, bâtılın bayrağını taşıyanlarsa yok olup gittiler.
Allah'ın (c.c.) nurunu insanlara taşıyarak destanlaşanların isimleri nesilden nesile çocuklara ad oldu. Analar babalar çocuklarına Âdem'den Muhammed'e bu isimleri koydular. Onların güzel hasletleri çocuklarında tekrar vücut bulsun ümidiyle.
Bâtılın hıncı, öfkesi, kini ve nefreti hakkı gördüğü her yerde var oldu tarih boyunca. Gücü yoksa sindi, palazlandıysa var gücüyle esti gürledi. Güçsüzken öfkesinden parmaklarının ucunu ısırdı, güçlüyken işkencelerinden işkence beğendi.
nemrutun, firavunun, kazıklı voyvodanın, slovodan miloseviçin birbirinden farkı yoktu. Hepsi bâtılın temsilcisiydi. Kimi batıdan kimi doğudan hepsi aynı cehenneme taş taşıdılar. Yakıtı taş olan kendi cehennemlerine. Tıpkı bugünkü temsilcileri gibi.
Bugün de durum farklı değil. Yüzünü birkaç yüzyıldır batıya çevirmiş olduğumuzdan bâtılında batıdaki versiyonlarını izliyoruz, konuşuyoruz, lanetliyoruz. Batının zulümleri Güney Amerika'dan Güney Afrika'ya, Ortadoğu'dan Orta Asya'ya yayıldı. Yazıldı çizildi. Ama bir şeyler atlandı.
Konu İslam düşmanlığı olunca dünyanın batısı da doğusu da fark etmiyor. Küfrün tek millet olduğu gerçeği her yerde kendini gösteriyor. Bizler yüzümüzü o kadar batıya çevirmişiz ki doğudakileri görmüyoruz. Halbuki doğuda batıdaki küfür kardeşlerine rahmet okutacak bir zalim zulümlerine her gün bir yenisini ekliyor. Evet Çin.
Kendi topraklarında yaşamaya çalışan Müslümanlara en büyük zulümleri yaparken bizim sesimiz kısık kısık çıkıyor. Batıda bir ülkeyle kapışsak hemen mallarını ambargo etmeye, büyükelçi çekmeye kalkıyoruz ama konu Çin olunca bunlar olamıyor.
1980'lerde Komünist Bulgar devletinin soydaşlarımıza uyguladığı baskılar isimleri değiştirmeye varınca olaya el koymuş, "Belene" adlı bir dizi yaparak zulmü dünyaya duyurmuş ve en sonunda en azından zulüm altındakilerin anavatanlarına göç etmelerini sağlamıştık. Süleymanların Salamon, İbrahimlerin Abraham, Meryemlerin Maria yapılmak istenmesi bardağı taşıran son noktaydı. Şimdi zalim Çin yönetimi de aynı şeyleri yapıyor.
Çin, Doğu Türkistan bölgesindeki Müslümanların çocuklarına Muhammed, Ayşe, Fatma, Hatice gibi isimleri koymasını yasakladı. Peki şimdi de sessiz mi kalacağız? Her yere esip gürlerken bu sessizliğimiz Çin için mi? Müslümanlığımız bu biçim mi?