AK Parti’yi savunan seçmen kitlesi içinde belli bir kesim oluştu. Bu kesimin şöyle bir huyu var:
Seçimden önce partinin yaptığı hataları yazdığında, “Hayrola! Tam da seçim öncesi bunları neden yazmaya başladın. Amacın partiye zarar vermek mi?” diye suçlama yöneltiyor.
Bu kesimin amacı partiye ya da davaya katkı sunmak değil. Tek amaçları var. AK Parti’nin yaptığı yanlışları “Dost acı söyler”düşüncesiyle eleştiren samimi kesimi takibe almak ve eleştiri yaptığı anda yaftalamak.
“Kalemini kaça sattın?” diyeni de var, Fetö’cü damgası vuranı da…
Yapılan yolsuzluğu mu eleştirdin? O zaman hainsindir. Teşkilatın hatasını mı yazdın? O zaman çıkarcısındır. Belediyenin hizmetini mi eleştirdin? Kesin CHP’lisindir. Ya da milletvekili tercihlerinin yanlış olduğunu mu dile getirdin? Fetö’cünün önde gidenisindir.
Sosyal medyada bu yöntemle yaftalanan binlerce, hatta on binlerce insana rastlıyorum. Hepsi aynı isyan çığlığını atıyor, “Parti yaptığı yanlıştan ötürü zarar görmesin diye eleştirince Fetö’cü ilan edildim” diye illallah ediyor.
Bahsini ettiğim bu kesim seçim sonrası ne yapıyor biliyor musunuz? Partinin oyları düştüğünde başlıyor saldırmaya…
Seçim öncesi senin yaptığın uyarıları diline doluyor, “Şu hatalar yapıldığı için oylar düştü” diye hüküm veriyor. Sen tekraren, “Bu hatalar yapıldı” dediğinde ise “Adam olup da seçim öncesi uyarsaydın da oylar düşmeseydi” diye tekrar sana saydırıyor.
Kimileri ise AK Parti’nin hiçbir şart ve şekilde eleştirilemeyeceğini hatta uyarılamayacağını savunuyor. Üzücü olan şu ki bu kesim bunları yaparak partiye büyük hizmette bulunduğuna inanıyor.
Oysa mensubu oldukları partinin başındaki lider, “Yanlışı dile getirmekten çekinmeyin” diye, “Hakkı savunmaktan geri durmayın”diye, “Bu kardeşinizin bir hatasını görürseniz sessiz kalmayın”neredeyse her gün uyarıda bulunuyor.
Ama yok!
Belli bir noktaya sabitlenmişler ve dostu düşmana dönüştürmek için çabalayıp duruyorlar.
Oysa hayatın ve tabiatın belli bir kuralı var.
Çocuk, anne rahmine düştüğü andan itibaren hem anneyi hem de çocuğu beslemeye başlarsın. 9 ay 10 gün dolduğunda “Çocuk doğmasın, onu beslemeye devam edelim” diyebilir misin?
Diyemezsin çünkü bu durumda çocuğu da anneyi de zehirler ve öldürürsün.
Çocuk dünyaya geldiğinde bu kez anne sütüyle veya ek gıdalarla yine beslersin. Ama bu belli bir zaman için geçerlidir. Vakti geldiğinde, o çocuğa önce emeklemeyi, sonra yürümeyi ardından konuşmayı, elini ateşe uzatmamayı ve en sonunda yeme içme işlemlerini kendisinin yapabileceğini öğretirsin.
Hata yaptığında uyarır, eleştirir hatta kızar ve cezalandırırsın. İyi şeyler yaptığında cesaretlendirir ve ödüllendirirsin.
AK Parti bundan 16 yıl önce tıpkı bir çocuk gibi Türkiye’nin rahmine düştü. Belli bir süre beslemek gerekiyordu, yaptık. Sonra yukarıda saydığım süreçlerden geçildi. Emeklemesini yürümesini, konuşmasını ve elini ateşe uzatmaması gerektiğini öğrendi.
Ama o doğumun üzerinden tamı tamına 16 yıl geçti ve genç bir delikanlı oldu. Şimdi hata yaptığında uyarılması, iyi şeyler yaptığında cesaretlendirilmesi ve ödüllendirilmesi gereken bir yaşta…
Ancak birileri hala bu partiye anne karnındaki çocuk muamelesi yapıyor. 9 ay 10 günün üzerinden 16 yıl geçmesine rağmen hala anne rahmindeymiş gibi muamele ediyor. Hem anneyi hem çocuğu beslemekte ısrar ediyor.
Bunun sonu zehirlenerek ölüm!
Evet, AK Parti bugün alternatifsiz Türkiye’yi yönetecek tek partidir ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da sadece bu ülkenin değil, bütün İslam ümmetinin umudu olan bir liderdir. Buna kimsenin itirazı yok!
25 milyonu bulan devasa bir teşkilata dönüşmüş bu parti farkında olarak ya da olmayarak belli başlı hatalar yapacak ve yapıyor da… Dışarıdan bakan bazı gözlerin, yapılan bu hatalar karşında dostane uyarıda bulunması gerekiyor.
Bir dava adamı söylemişti:
“Biz vakti zamanında bu dava için evimizi satıyorduk. Şimdi bir ev için bu davayı satanlar var” demişti.
Allah aşkına söyleyin, yalan mı?
İçimizde olup yanımızda olmayanlar bu partiye hiç mi zarar vermedi? Mücahit davasını müteahhit davasına dönüştürenler olmadı mı? Uygunsuzluk denizinde fırtınaya kapılanlar olmadı mı?
Bunları yazmayacak, eleştirmeyecek miyiz?
Sadece ahbap çavuş ilişkisiyle kendi adamlarını belediye başkanı ya da milletvekili yapmak isteyenlerin kişisel ikbal çabalarına değinmeyecek miyiz?
Nedir bu kara çalma, nedir bu yaftalama çabası?
Eleştirmediğimiz için CHP gibi bitik bir partiyi kendimize rakip haline getirdik farkında mısınız? Eleştirmediğimiz için Kemal Kılıçdaroğlu gibi bomboş bir adama “Seçimi kazanacağız” dedirtmeye başladık farkında mısınız?
“Kol kırılır yen içinde kalır” diye diye kangren olan kolu kaybetme aşamasına geldik. Mesele Erdoğan’ı savunmaksa, Allah’ın izniyle ölümüne savunalım.
Ama yapılan hataları da konuşalım.
Bunu yapmak zor değil, bunu yapanlar da hain değil. Artık bunun farkına varalım olur mu?