Türkiye'de yaşıyorsanız, kimse sizi kendi halinize bırakmaz. Öyle istediğinizi sevemez, istediğinizden de nefret edemezsiniz. Birilerinin sevdiğini sevmek, sevmediklerini de sevmemek zorunda bırakılırsınız. Son haftalarda yaşadıklarımıza baktığımızda değişen bir şeyin olmadığını görüyoruz. Eski tas eski hamam yani.
Birileri beş yıl önce kaldırılan tekerlemenin peşine düşmüş, kendileri söylemek bir tarafa, herkese eskiden olduğu gibi kanun zoruyla söyletmek istiyor. İstediğiniz zaman okuyun, size karışan yok denildiğinde, olmaz öyle şey, herkes okuyacak diyorlar. Yetmiyor, okumak zorunda değiliz diyenlere başlıyorlar saydırmaya: Sen Türk değil misin, sen doğru değil misin, sen çalışkan değil misin, sen, sen, sen... en son sen hain misin'le noktalanıyor sorular. Bunların hoşlandığından hoşlanmak zorundasın, sevdiğini sevmek, nefret ettiğinden de nefret etmek zorundasın. Yoksa işin yaş. Ya damga yersin ya da aba altından sopayı gösterirler.
Bunlara sormak lazım: Bu hakkı nereden alıyorsunuz, bu hakkı size kim verdi? Siz kim oluyorsunuz? İstediğini söyle dur, sana karışan mı var? Tam geçti derken bu sefer de sahneye insana tapanlar çıktı. Ortalığı ayağa kaldırıyorlar. Taptığınızı söylediğiniz kişi de sizin gibi bir insan dediginiz de zıvanadan çıkıyorlar. Size etmedik hakaret bırakmıyorlar, nerdeyse sizi bir kaşık suda boğacaklar. Kardeşim istediğine tap, bizi de rahat bırak dediginizde hepten kuduruyorlar. Bunlar çağdaşız falan diyorlar ama aslında bunlar yobazın dikâlâsı. Bunların sapkın şeyhlerin peşinden koşan cahil sözde müritlerden hiçbir farkı yok.
Bunlara soruyorum: Bu memlekette belli bir dönem istediğiniz gibi at oynattınız. İnsanlara her şeyi zorla yaptırdınız. Peki elinize ne geçti? İnsanlar istediğiniz kıvama geldi mi? Ne gezer... Zorla güzellik olur mu? Zorladıkça ters tepiyor, farkında değil misiniz? Birisinden nefret ettirmenin en kestirme yolu sürekli ondan bahsetmektir. Ne kadar bahseder, ne kadar sevdirmeye çalışırsanız o kadar nefret ettirirsiniz.
Dünyaya bir kere geliyoruz. Bütün ömrümüzü methiye düzerek mi tamamlayacağız? Ömrünü methiye düzmekle geçirenlerin kendilerine has bir kişiliği olabilir mi, yeteneklerini ortaya çıkarabilir mi? Bir şeyi sürekli tekrar etmek, bir süre sonra o şeyle ilgili duyarsızlık/ruhsuzluk oluşturur. Tekrar edip durduğunuz şeylerin üzerinizde bir etkisi olmaz. Baştan savma kabilinden yapılır. İnsanlara inanmadıkları şeyleri sürekli tekrar ettirmek, birilerini zorla sevdirmek muhatabını iki yüzlü hâle getirir. Bir süre sonra insanlar inanmadıkları şeylerde yarışa başlarlar. Kendini kabul ettirme yarışıyla birlikte saçma ritüellerin sayısı arttıkça artar. Bu da zananla büyük bir soruna dönüşür.
Arkadaş, din takip eder gibi insanları mı takip edeceğiz. Bizim hiç aklımız yok mu? Kullandığımız her cümleyi bir yere mi bağlayacağız? 1930'ların dünyası çoktan geride kalmadı mı? Bu kadar zorlamanın sonucunda akıllarda birkaç sloganik cümleden başka bir şey kalmıyor. Hâlâ görmüyor, hâlâ anlamıyor musunuz? Aslında neredeyse bütün toplumsal kesimler aynı hastalığın pençesinde. Azıcık belini doğrultan diğerini asimile etme peşinde. Kardeşim, kimse kimseyi asimile edemez, o devirler öldü.
Dede-baba-oğul hepsi ayrı bir telden çalıyor. Adamın çocuğuna dahi lafı geçmiyor, sopayla milleti hizaya getirmeye çalışıyor. Getiremezsin arkadaş. Değiştirecek birini arayan, önce kendinden başlasın.
Dünya küçücük bir köy oldu, insanları etkileyen araçlar çok farklı artık. Beyhude yorulmayın, strese girmeyin, kendinizi harap etmeyin. Bir başkasını rahatsız etmeden, hiç kimseye zarar vermeden, kendinizin yaptıklarını başkalarını yapmaya zorlamadan ne yaparsanız yapın. Böyle mutlu olun işte.
Senin gibi olmaya zorlandığım zaman, bu sefer ben mutsuz oluyorum. Beni mutsuz etmeye hakkın var mı? Milletçe birbirimizi rahat bırakmaya karar verirsek emin olun, her şey daha güzel olacak. Aşırı sevgilerin aşırı nefretlerin yerini normal duygular alacak, herkese hak ettiği kıymet verilecektir. Yeterki mitleştirme fikrinden vazgeçelim.
Unutmayalım ki tarih mitoloji değildir.
Tarihi şahsiyetler takım tutar gibi tutulmaz. Birbirimizi anladığımız, birbirimize saygı duyduğumuz an, 81 milyon olarak kazandığımız an olacaktır. Kazanacağız, başka yolu yok.