Suriye Müslümanları, halkın yüzde 75’ini oluşturuyorlardı ama birlik olmadıkları için, yüzde 12’lik bir azınlığın pençesine düştüler ve perişan oldular.
Endülüs Müslümanları, parçalandıkları için çöktüler, tarihten silindiler.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun O'na) “Birlik rahmet, parçalanma azaptır” buyurmuşlardır.
Dün birileri, mızraklarının ucuna Allah’ın ayetlerini geçirip birbirleriyle savaşmışlardı. Bugün bizler de dillerimizin ucuna Allah’ın ayetlerini, Rasulullah'ın hadislerini geçirip birbirimizle savaşıyoruz.
Sabrı ve şükrü bırakıp, dünya malı, makamı için birbirimizle didişmeye, çekişmeye başladık. Birbirimize karşı haysiyet cellatlığına soyunduk, yalan ve iftiralar üzerine kurulu algı operasyonlarıyla itibar suikastçiliğinde hayli ileri gittik.
Biz de zalimlerden olduk!.
Bugün geldiğimiz noktada biz, “Allah’ın ipi”ni bıraktık, Allah da bizim ipimizi bıraktı. Biz kendi hakkımızdaki hükmümüzü değiştirmeden, Allah da bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek!..
Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikatini Allah Azze ve Celle, bize öbür dünyada gösterecektir. O zaman pişman olabileceğimiz bir konuda nasıl bu kadar inatla kendi haklılığımızı öne çıkarabiliyoruz? Anlamak mümkün değil.
Hesap sormayı ne çok seviyoruz! Rakibini yenmek ne büyük haz veriyor öyle. Aşkla savunuyor, öfkeyle saldırıyoruz!
YANLIŞ YAPIYORUZ, YANLIŞ!
Çanlar bizim için çalıyor! Kulak zarlarını patlatırcasına ses veren çanları duymuyor muyuz?
Nereye kadar gidecek bu düşmanlık, bunca kötülük? Gıybet, iftira, yalan, acımasızlık, belaltı vurmak.. Toplumda herkese dokunmuyor mu ucu, bu kötülüklerin, bu nefret ve husumetin?
Şahsi çıkarlarınıza ters düştüğü, sizin nefsani arzularınıza ve menfaatlerinize çanak tutmadığı, size yalakalık yaparak egonuza hizmet etmediği ya da talib olduğunuz bir makama rakip gördüğünüz için; öfkenin, nefretin ve kinin şehvetine kapılıp, yalan ve iftiralarla donattığınız haksız itham oklarını sırtına saplayarak iğrenç itibarsızlaştırma operasyonlarıyla yok etmeye çalıştıklarınız, ya gerçekten HAKİKAT'in tarafında iseler...
Masumun, iftiraya uğrayanın, mazlumun sahibi olan Allah cc, görmüyor mu, bilmiyor mu sanıyorsunuz, bunun bedelini en acı şekilde ödemeyeceğinizi mi düşünüyorsunuz? Ya hedef aldınız kardeşlerinizin kalplerine ektiğiniz nefret ve kin tohumları ne olacak?
Sahi siz iman etmemiş miydiniz; Alemlerin Rabbi olan Allah cc dilemedikçe kimse hiç bir şey dileyemeyeceğine!
Bir idarecinin makamına, mevkiine, müdürlüğüne, başkanlığına göz dik, onu devirip yerine geçmek için her haltı ye, her yalanı ve hileyi mübah gör… Ya da bir makama talib olanları elemek, kendin o koltuğa oturmak için, rakiplerinle ilgili tecessüs yap, zanlarda bulun, her türlü sefih iftirayı üret, haysiyet cellatlığı yap... İslam böyle aşağılık şeyleri asla uygun görmez! İslam idaresi fazilet üzerine kuruludur. Faziletsizlik üzerine hayırlı bir ikbal inşa edilir mi hiç?!
Başkanlıklar, müdürlükler, vekillikler, yöneticilikler, işler, vazifeler, hizmetler, memuriyetler, emanetler, ehliyetli ve namuslu kimselere verilmelidir. Ehliyetsizlere, omurgasızlara iş vermek emanet tevdi etmek hainliktir. Bir toplumda emanetler ehline verilmezse o toplum sarsılır ve sonunda batar.
İslam ahlakına aykırı entrikalar çevirenler gerçek ve örnek Müslüman değildirler. Müslüman, dosdoğru insandır. O, yalan söylemez, gıybet ve iftira etmez, tecessüs etmez.
Müslümanlar birbirlerini sevmezlerse, bir kısmı bir kısmından nefret ederse, birbirlerine hased ve çekememezlik ederek kin tutarlarsa, birbirleriyle çekişip durur ve birbirlerinin kuyusunu kazarak kötülük etmeye devam ederlerse;
Allah Azze ve Celle, üzerimizden rahmetini, bereketini, huzurumuzu ve birbirimize güveni elbette çekip alacaktır.
Nitekim aldı da!..
Toplumda birbirimize ne güvenimiz kaldı ne merhametimiz, ne huzurumuz kaldı ne saadetimiz..
Rüzgârımız kesildi, gecenin karanlığında, okyanusta yalnız başına kalan bir yelkenliye dönüverdik sanki.
Sahi bize ne oldu? Ne oldu ise azar azar oldu değil mi? Para, makam ve iktidar bizi bozdu. Oysa biz para, iktidar ve makamı bunun için istememiştik. Fesada ve bozguna uğramış yeryüzüne, Hakkın hükmünü hakim kılacaktık, adaleti ve merhameti ikame edecektik. Öyle değil miydi?
Kim Allahın emirlerine karşı gelirse, yasaklarını işlerse, öğütlerini tutmazsa hem dünyada, hem âhirette rezil ve rüsvay olur.
Hüküm Allahındır, O’na isyan edenler, O’na başkaldıranlar, O’na savaş ilan edenler asla kazanamazlar.
Allah ihmal etmez, imhal eder, yani mühlet verir.
Hak sillesinin sedası yoktur,
Bir vurdu mu devası yoktur!
Hiç bir Müslüman toplumun, Allahın rızasına aykırı hareket etme hakkı yoktur. Bu bir isyan olur. İsyan eden, vakti gelince belasını bulur.
Acilen kendimizi muhasebe ederek toparlanmaz isek, topyekün helakimiz uzak değildir! Kıyısına geldiğimiz ateş çukurunun kenarından kurtulmak için, iş işten geçmeden bir şeyler yapalım. Allah’ın ipinden tutunalım ki, Allah’ın yardımı bize ulaşsın.
Kim toplumda insanlar arasındaki husumetleri bitirmek, huzuru, adaleti ve hakikati ikame etmek için; menfaatlerinden, parasından, zamanından fedakarlık edip bu büyük faziletlere ter akıtırak emek verirse,
Allah Celle Celelühü, onun izzetini ve şerefini artsın,
Allah ü Teala Hazretleri, onun dünyalık dertlerini ve sıkıntılarını alsın ve
gölgesi olmayan o dehşetli mahşer gününde, Arşın gölgesinde gölgenenler arasında bulundursun. Naim cennetlerini ikram etsin.
Hakikat apaçık bellidir. Hakkın tarafında olmak için, bedel ödeme pahasına bile olsa hassasiyet gösterenlere selam olsun.
Unutmayın iman etmeden cennete giremeyeceksiniz, birbirinizi sevmeden gerçekten iman etmiş sayılmayacaksınız!
Ey iman edenler, iman ediniz!
Kardeş olun ey Allah’ın kulları.
"İnneme'l-mü’minune ihvetün!"
"Bütün mü'minler kardeştirler!"
(Hucurat Suresi, 10. Ayet-i Kerime)