Bundan aylar önce sitemizde bugünleri yazan bir köşe yazarı olarak, önümüzdeki günlerin analizini yapmaya devam edeceğiz.
Malum, Türkiye siyasetinde taşlar yerinde durmuyor. İhanetler, satılmışlıklar genelde bu taşları koltuklarından ediyor.
Yeni dönemler tek tek açılırken, biraz daha insanın içinde, biraz daha köylü, biraz daha mahalleli olan siyasetçilere yeni mevkiler açılmaya başlıyor.
Bu günlerde Binali Yıldırım’ın başbakanlık adayı konuşula dursun, geçmiş yıllarda yaptığı başarılarla onu daha da parlatma peşinde olan avçı köşe yazarlarına çok işler düşüyor.
Başbakanı haklı şekilde anlatmak bir yerde dursun, onun başarılarının temel maddesini es geçen bir çok insanla da karşılaşa biliriz.
Binali Yıldırım’ın başarısının sebebini sorgulama zamanı gelmişken, şahsı etrafında beklenti içerisinde olanların kalem oynatacağı da malum. Fakat unutulan bir mesele var; Binali Yıldırım’ın bu başarısının asıl sebebi, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a kayıtsız şartsız tabi olmasıdır.
Cumhurbaşkanımızın her söylemini kayıtsız şekilde yerine getirmesi, ona ciddi başarıları da beraberinde getirmiştir.
Bu ülke için uğraşan liderlerin genel profillerine baktığımızda, ayağı takılanlar, kendi benliklerinden sıyrılamayanlar ve güç budalası olanlar tek tek dökülürken, her nedense cumhurbaşkanının ayağına bağ olmaya çalışanların artışı da gözle görülür derecede artmakta.
Bütün yazılarımda ikinci Bir Recep Tayyip Erdoğan olmadığı için bu aksaklıklar yaşanıyor demiştim… Halen aynı cümleler etrafında gezine bilirim . Evet ikinci bir Recep Tayyip Erdoğan olmadığı için Başbakanlık makamı değişimi hakketti,
İkinci bir cumhurbaşkanı olmadığı için Ak Parti olağanüstülere gitti.
Aziz Sancar’ın essiz başarısını konuşurken, onu gençliğimize örnek gösterirken, Recep Tayyip Erdoğan’ı klonlama çalışmalarını zaruri görüyorum dersem bunu kinaye olarak, bunu mecazı Mürsel sanatı olarak algılayacağınızı da tahmin ediyorum…
Evet Klonlanması gereken eşsiz bir lider Recep Tayyip Erdoğan… Onun bu ülke için kendisini feda edişini görmeyen gözler kör olmuştur.
Bugünlerde MHP alanında kazan kaldıranlar var… Recep Tayyip Erdoğan’ın Devlet Bahçeliye sahip çıktığını söyleyenler çoğalıyor…
Hiç biri Cumhurbaşkanı neden Bahçeliye sahip çıkıyor demiyor.
Diyenlerde Meral Akşener’in güçlü bir profille Ak Partiye rakip olacağı görüşü etrafında birleşiyor.
Gülünç bir mevzu…
Meral Akşener iyi bir insan olabilir, yıllarını siyasete vermişte olabilir… Ama yıllarını MHP’ye vermiş birimi?
Hatırlarsanız Ak Parti kurulduğunda Recep Tayyip Erdoğan için bir senaryo hazırlanmıştı derler… Bu senaryoyu hatırlatmakta fayda var,
Nasıl olmuştu; Üst akıl, hani şu dünyayı yöneten üst akıl hapishanede yatan dönemin iki liderine öncelikle Muhsin Yazıcıoğlu’na teklif götürmüşler, bu teklifte seni bu ülkenin başbakanı yapacağız demişler, o da ben bu işi beceremem demiş miş…
Recep Tayyip Erdoğan’a gittiklerinde Erdoğan Düşmanımın uzağında ne yaptığını bilmemektense, Düşmanımın yanında durmayı tercih ederim demiş güya,
ve yıllarca bu üst aklı oyalamış, ta ki Türkiye’ye sayısız başarılar kazandırdıktan sonra,
bu meşhur üst akıl gelmiş, sen sözünde neden durmuyorsun, hani bizim dediklerimizi yapacaktın deyince; Recep Tayyip Erdoğan’da sine-i Millete sırtını yaslayarak dünyaya meydan okumuş…
Anlatırlar anlatması da , bu paradoks tamamen paralel aklın hikayesi de olabilir, Recep Tayyip Erdoğan’ı itibarsızlaştırmak isteyenlerin beyin oyunu da…
Asıl mesele bu üst akıl dediğim kişilerin şuan Meral Akşener üzerinde strateji güttüğü,
paralel cenahının MHP ye sızma girişimi, Amerika’nın koşulsuz desteği…
Şimdi size bir soru sormakta fayda görüyorum. Bu ülke bir çok badireler atlattı, eğer ki Türkeş dönemi MHP si olsaydı, ülkücü gençlik sokaklara dökülmez miydi?
Ülkü Ocakları mensubu olan kişiler ellerinde sopalarla vatan elden gidiyor diyerek Kürtçe konuşan herkese saldırmaz mıydı?
Bana sorarsan o günler olurdu, olmamasının sebebi Devlet Bahçeli gibi bir liderin o camianın başında olmasıydı.
Sinan Oğan gibi bu camianın hiçbir alanında gözükmeyen bireylerin gençleri sokağa davet edeceğine adım gibi inanıyorum.
İşte perdenin arkasındaki oyunun asıl sebebi, PKK bitirilmek istenirken MHP ‘de yüzleri daha keskin olan, şiddete daha eğilimli olan insanların getirilmesi…
Böylece bu ülkede seksen olaylarına benzer olayların tekrar yaşanması hedef edinmekte.
Yine garip olan akıl oyunlarından biri de şu ki; HDP belediyesinin arka kapısından girerek ziyaret eden, bazı şifreler sunan kişilerin bu günlerde MHP’ye çöreklenmesi…
Bu tablo o kadar net ki… İstediğini alamayanların ülkeyi kan gölüne çevirmek için, olayın içine MHP’yi de sürükleme çabasını görüyor, seyrediyorum.
İşte herkesin uyuduğu, ama Recep Tayyip Erdoğan’ın farkında olduğu mesele bu.
17 Aralıktan bu yana saldırıları sıralarsak sanırım günlerce yazmamız gerekir.
Olmamış efendiler diyoruz her defasında. Bu sefer de ülke kazandı dedikçe, onlar daha da azıtıyorlar.
Amaçları ne siyasi, ne ideolojik…
Amaçları bu ülkeyi geriye götürmek.
Yaşar okuyan dahi bu ülkenin başından Erdoğan giderse ülke otuz yıl geriye gider diyorsa man kafa olanların bunu anlamadığını düşünmek bile istemiyorum.
Artık iki kesim var, ne ak parti ne mhp ne de her hangi bir taraf, sadece iki kesim.
1- Bu ülkeyi yeniden Büyük Türkiye yolculuğuna çıkaran kutlu yolun mensupları, yani ERDOĞAN
2- Bu ülkenin altına dinamitler koyarak bu ülkeyi kiminle, ne şekilde olursa olsun bitirmeye çalışan şer odakları.
İşte uyanık olmamızda ki esas sebep te bu.