Sendika ve sivil toplum çalışmalarını kolaylaştırmak, kamuoyu denetimine açık olabilmek ve şeffaf yönetim sergileyebilmek en çok üniversite yöneticilerinden beklenir. Bir ülkenin gelişmişlik düzeyini gösteren önemli kıstaslardan biri de sivil toplum çalışmalarına verilen değerdir.
Yönetimde tarafsızlığa, objektifliğe, özellikle kişsel hakları düzenleyen yasalara riayet etmeye, üniversiteler hem kendi uygulamları ile örnek olmalı hem de yetiştirdiği yöneticilerle katkı sunmalıdır. Yönetim alanının alabildiğine geliştiği, çok önemli şirketlerin başında iyi eğitim genç almış mezunların bulunduğu günümüzde, üniversitelerimizin kendi yöneticilerinin insanın yüzünü kızartacak icraatlarda bulunması çok büyük talihsizliktir.
Son günlerde Tunceli Munzur Üniversitesi yönetimi, yönetim derslerinde kötü uygulamlara örnek gösterilecek ilginç icraatlara imza atıyor. Hoca seçiminde çıktığı adrese teslim ilanlar yetmezmiş gibi, sendika şube yönetim kurulu üyelerine, sendika yasasının tanıdığı hakkı kullandırmamaya teşebbüs edip üstüne bir de soruşturma başlatıyor. Kamuoyuna yansıyan haber üzerine ise özrü kabahatinden büyük açıklama yapıyor.
Nezaket, anlayış, farklı fikir ve düşüncelere saygıyı bir kenara bırakalım; uluslararsı sözleşmelerin, kanunların, genelgelerin, mahkeme kararlarının açık hükümlerini ihlal ederek, size emanet edilen gençlerin yüzüne nasıl bakıyorsunuz merak ediyoruz. Hiçbir ideolojik ayrım yöneticiyi bu derce basitliğe ve sığlığa düşürmemelidir.
Munzur Üniversitesi’nde yaşanan ilginç, bir o kadar da üzücü olayları, eğer üniversite yönetimi kendine gelip son vermezse, artık kamuoyu ile biz paylaşacağız. Öğretici ve ibret verici bir süreç olacağından eminim. Aynı zamanda üniversitelerde bir sistem tartışmasını da beraberinde yapacağız.
Yöneticilikle hocalık veya öğretmenlik arasında genellikle doğrudan ilişki kurulamıyor. Hele akademik unvan, seçici iradaeyi yanıltabiliyor. Hocalar alınmasın bir çok örnek bize, “koskoca profesör, yanlış mı yapacak?” sözünün nasıl da boşa çıktığını gösteriyor.
Duyduğumuzda kahrolduğumuz yer de tam burası değil mi? Bu gidişle toplumda prof unvanının bir saygınlığı kalmayacak.
Üniversitelere rektör atamaları kadar takibin, denetimin de önemli olduğunu görüyoruz. Ne kadar yetki verilirse o kadar da denetim mekanizması olmalıdır.
Nasıl ki hocalar etik kurulda iğneden ipliğe denetimden geçiriliyorsa, rektörlerin icraatleri ve özellikle hoca alım süreçleri; dürüst, objektif, vicdanlı ve namuslu denetçilerle denetlenmelidir. Üzgünüm ancak maalesef yazmak zorundayım, vergi yüzsüzleri gibi yönetim yüzsüzleri listelerinin yayınlanması, bu keyfi uygulamaları bıçak gibi kesecektir.
Yakın zamanda eşini, rektörü olduğu üniversitede işe alan ve kısa sürede yönetim hiyerarşisinin üst basamaklarına kadar getiren rektör örneğinin yaşandığı ülkemizde, Munzur Üniversitesi’nde şahit olduğumuz ve henüz kamuoyunun bilmediği daha ilginç hoca tercihlerinin nasıl yapılabildiği tam da denetimsizlikten ve geniş yetkilerle oluşturulan korku ikliminden kaynaklanıyor. Ancak artık biz varız ve denetlemeye, sormaya ve ifşa etmeye devam edeceğiz, başlıyoruz.
Talat YAVUZ
Eğitim Bir Sen Genel Sekreteri
[email protected]