SOSYAL MEDYA COŞTUKÇA…

Abone Ol

İnsanlık tarihi boyunca farklı iletişim araçları ve metotları kullanılmıştır. Dumanla, kuşun kanadıyla, gazete, telefon, televizyon derken teknolojideki değişim ve gelişimlerle hayatımıza giren bilgisayar, mobil telefonlar, internet, bloglar, sosyal ağ siteleri, paylaşım siteleri ve daha niceleriyle sosyal medya dünyası ve dili oluşmaya başladı. Siyasal, toplumsal ve kültürel değişim ve gelişimler de sosyal medya gücü etkisini göstermektedir. Bu güce sahip olanlar, doğru veya yanlış etkileşimlere sebep olabilmektedir. Sosyal medya öylesine coştu ki, artık iletişimin her türlüsü her yaş grubu tarafından kullanılan bir ortam halini aldı. Habere sahip olmak, dünyayı takip ayrıcalık gibi görünse de bu da bir eğitim işidir. Kitleleri harekete geçirme, sindirme, kurgulanan amaca yönlendirme, doğru yanlış bilgiye ulaşım sağlama gibi birçok fayda ve zarar ikilemlerini barındırıyor.

Bu çılgınlığın yetişkin dünyasındaki etki ve tepkilerinden ziyade, erişim yaşının ilkokul çağındaki çocuklara dek inmesi önemlidir. Dokuz on yaşındaki çocukların sosyal medya özellikle facebook  ve benzeri sayfalarda ne arayacağı  ve ne bulacağı bilgisine sahip olması ya da bilmeden içinde olması düşündürücüdür. Enformasyonun takibi ve kullanımı açısından bilgi ve becerisi az olan çocuklarımız tehlikeli oyunların, girdapların içine çekilebilir. Küreselleşen dünyada bilgi toplama, her şeye kolay ulaşabilme, kendinden söz ettirebilme hali yararlı olmakla birlikte, bireysel kullanımın ötesinde zamanla kitlesel hareket ve güçlere dönüşme tehlikesi de mevcuttur. Çocuklarımız, kontrolsüz ve içeriği doğrulanmayan, kopyalanmış bilgilerin ışığında mı yoksa karanlığında mı sorusu önemli hale geliyor. Sanal dünyada gezinmek öylesine zamanlarını çalıyor ki, okuma alışkanlığının kaybedilmesine, arkadaş edinme ve çocuk oyunlarının içinde olabilme becerilerinin yitirilmesine kısaca çocukluğunu yaşayamadan büyümeye sebep oluyor. Başka etkinliklere, eğitime, öğretime, değerlerimize ilgi ve istekleri azalıyor, gerçeklerden uzaklaşıp sanal bir dünyada yaşıyorlar. Bedensel,zihinsel ve ruhsal sıkıntılar beraberinde geliyor.

Gece yatmadan, sabah kalkmadan aklın sınırlarını zorlayarak tuşların dünyasında sıkışıp kaldılar. Her okuduklarını, her gördüklerini, her duyduklarını doğru sandılar, bazen de körleşip, sağırlaşıp yanlış heyecanlara, hezeyanlara kapıldılar. Sosyal medyanın, bilinçli ve kurallı kullanımında kişisel ve toplumsal hayata kattıkları yadsınamaz. Kültürler arası iletişim, dünya insanı olma yolculuğunda önemli yer tutmaktadır. Eğitime destek olarak sosyal medyanın kullanılması, bilgi toplama, bilgiyi paylaşma, yeni ufuklara yelken açma becerileri kazanma, zamanın gerisinde kalmama adına önemlidir. Doğru zamanda doğru amaçlara kaynak olacak bilgi, özgürdür ve paylaşıldıkça güçlenecektir. Bilgi kirliliği ise; genç beyinlerde kafa karışıklığı yaratıp kuralları çizilemediği için kuralsızlık özgürleşme sayılır oldu. Zamansız, mekansız, kuralları belirsiz olarak işleyen bu sanal dünya, duygu ve düşüncede ayrı, farklı ahlaka, kültüre sahip olanların nedenini sorgulamadan birbirlerini takip etme ve sosyalleşme hızı, kendine ve topluma yabancılaşma yaratmaktadır. Sanal kimlikler gerçek kimlikleriyle örtüşemez hale gelmektedir. Kişisel ve toplumsal değişim ve gelişimleri, kendi gerçeğinden bakmadan yorumlamak, yargılamak ve uygulamaya çalışmak yanıltıcı olabilmektedir. Anne ve babalar çocuklarını sosyal medyanın dışında tutamasalar da, hiç değilse ebeveyn olarak kurallarını koymalı çizgilerini çizmelidirler. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, bazı fiziksel ve psikolojik rahatsızlıkların kaynağında bilgisayar önünde geçirilen uzun vakitler ve içerikleri etkili olabilmektedir. Günümüzde giderek azalsa da aile bireylerinin bir araya toplandığı yemek saatlerinin dışında, çocuklarımız ayrı mekanlar da sosyal medya sayfalarında sörf yaparak, oyun sitelerinde dolanarak, ellerden telefonlar düşmeden zamanı tüketmekte, düşünmeye, çalışmaya hatta konuşmaya, paylaşıldıkça güçlenen sıcak sohbetlere fırsat bulamayıp gerçekte yalnızlaşmaktadırlar. Başka bir dil, başka bir anlatım, başkalaşan kimlikler gelişmektedir. Tuşların dünyasının dışında yapılabilecek bir o kadar eğitsel, sportif, kültürel, sanatsal etkinlikler varken, elektronik yalnızlığın içine sıkışıp kalmak kaygı vericidir. Bir tuşla her türlü bilgiye ulaşılabilinen bu zamanda fayda ve zarar denklemini çözümlememiz gerekmektedir. Sanal kimlikler gerçek kimliklerle yer mi değiştiriyor? Çeşit çeşit maskelerin takıldığı günümüzde gerçek  ne, sanal ne algısı ve sorusu insanları yormaktadır. Çocukluk, ergenlik, gençlik, yetişkinlik dönemlerini doğasına uygun olarak yaşayanlar gerçeğin merkezinde yerlerini alırken, sosyal medya da pozitif etkisini gösterecektir.

Neşe VURAL