Rusya'nın Ayasofya'yı İstemesi Tesadüf mü?

Abone Ol

PUT-İN THE BOX

(ONE MİNUTE,TWO MİNUTE)

Geçenlerde bazı medya kuruluşlarında Duma Meclisi milletvekili Sergey Gavrilouv’un akıllıca isteklerine  ‘’ garip istekler,  ne alakası var” yorumlarına tanık olduk. Özetle  Gavrilouv “Türkiye’ye dostça bir teklif olarak Ayasofya’yı Ortodoks kilisesine teslim etmesini umuyorum” demişti.

Türkiye’de aydın geçinen birçok kalemşör aslında Gavrilouv’un  ne demek istediğini anlamaz gözükmektedir.

“İşin aslı dünyada sekiz yüz bin Ortodoks Hristiyanın birinci ibadetgahı ve hac mekanı Ayasofya’nın Ruslarca istenmesinin tesadüfi bir durum olmadığı hakikati kavranamamaktadır.

Rusya’nın dünya Ortodokslarının hamisi olma girişimi yeni bir ritüel olmayıp tarihsel kökenlerde süregelen amansız bir mücadelesidir.  Rusya 1. Petro’dan itibaren tüm Slav coğrafyasının ve Ortodoks Hıristiyanlarının hamisi olma hayaliyle yanıp tutuşmaktadır.

Rus tarihi boyunca yaşam alanı olarak Türk coğrafyalarını zapt-u rapt altına alma girişimleri soluksuz devam etmektedir. Rusya’nın Türk düşmanlığı hususunda anlatımımıza sığmayacak kadar geniş bir sicili vardır. 

Yazımızda en başlıca olanlarından kısaca bahsetmek istedik.

(1.Petro’nun Türk ülkesi üzerindeki isteklerini yorumsuz olarak hatırlatmakta yarar görüyorum. )

1. Rusya Devleti’ni dünya devleti yapabilmek için onun başkenti Asya ve Avrupa hazinelerinin anahtarı olan İSTANBUL olmalı. (İstanbul’un şahı olanın dünyanın şahı olacağı muhakkaktır.)

2. Bu maksada ulaşmak için Türkiye- İran arasına fesat tohumları ekilmeli ve Türkiye –İran arasında sürekli çatışma açmalı.

3. Şii-Sünni mezhepleri arasındaki ihtilaf en keskin silahtır.

4. Türkiye’nin Avrupa halklarıyla temasına imkân verilmemeli.

5. Türkiye’nin canı alınmadan İran’la asla çatışmamalı.

Peki ya Grek ve Dakya projelerinde Büyük Biritanya Kralıyla anlaşarak 2. Katarina’nın torunu Kostantin’i 21. Yüzyılın başında İstanbul’a oturtmak Gavilouv’un teklifinden neyi farklı?

Daha yakın bir zamana Şubat 1945’te yapılan Yalta Konferansı’na dönelim. ABD başkanı Fraklin Roosvel ve İlgiltere başbakanı Winston Churchill’i ikna eden Stalin’in İstanbul ve boğazları güya korumak maksatlı askeri üst istemesi hatta Kars ve Ardahan’ı tekrar istemesi daha az bir küstahlık mıydı?

            Unutulmamalıdır ki Rus istekleri ve yayılmacılığı sadece Türkiye üzerine değildir. Rusya’nın Doğu ve Orta Avrupa üzerindeki emperyal tutumu Türk-Batı ilişkilerini geliştirici bir niteliğe sahiptir. Ancak Batı’nın Türkiye üzerine çifte standartlı ve tutarsız tutumu göz ardı edilmemelidir.

Rusya Batı’yla Türkiye’ye karşı Türkiye’den daha fazla ittifak kurabilmiştir. Türkiye- Nato ilişkilerini ve ittifakını sonuna kadar savunmalı. Ancak tüm ittifaklara rağmen Batı’nın ikiyüzlü siyasi bakışları göz ardı edilmemelidir.

            Tüm bu süreçlerde Türkiye’deki yazarların hayatındaki ürkeklik gözden kaçmamaktadır. Evlad-ı Fatihan’ın onuru, gururu göz ardı edilmektedir.

Özetle” Rusya ne yapar,

Türkiye Suriye olur mu,

mevcut yöneticiler Türkiye’yi Irak bataklığına sokacak, biz de mülteci mi oluruz?”

şeklinde yorumlarla karşılaşıyoruz.  Bu bakış açısı ve korkaklık bu topraklara hiçbir fayda sağlamadığı gibi bu toprakların özüyle de çelişmektedir. 

Bu ülke kimsenin bahşişi ve kimsenin rakı masasında kurulmuş bir ülke değildir.

Bu topraklar kıyamla, mücadeleyle ve şehit verilerek kazanılmıştır.

En önemli husus da biz bu topraklarda hiçbir zaman mülteci olmadık.

Bizim için tek yol var: YA ÖZGÜRLÜK YA ŞEHADET.

Nihayette;

İspanyol futbol takımı Barcelona’nın; şunları şunları yapmazsak Katar 2. Lig takımı Jaish’e döneriz, demeleri ne kadar abesse

“Rus uçağını düşürdük, Suriye’ye döneriz.” Demek de o denli abestir.

Türkiye ve Türk milleti ne yapar? Herkesin kendisine sorması gereken esas sorudur.

Put-İn The Box, (One Minute,Two Minute)

 (Putinse Koy Sepete Reis, Bunun Hesabı Davos’ta Ödendi)

 

METİN ÇANGIR

EĞİTİM BİR SEN TUZLA TEMSİLCİSİ