ÖĞRETMEN : EĞİTİM SİSTEMİNİN TEMEL UNSURU

Abone Ol

ÖĞRETMEN : EĞİTİM SİSTEMİNİN TEMEL UNSURU

Öğretmenlik, bir insan yetiştirme sanatı olarak tanımlanır. İnsanın yetişmesinde, onu çok büyük payı vardır. Bir heykel tıraş gibi insana şekil verir. İnsanı, insan oluncaya kadar, duygularını, düşüncelerini kısaca tüm varlığını ve benliğini tesviye etmeye çalışır. Bir ustanı eseri üzerindeki hassasiyeti ne ise, öğretmenin de insanın yetiştirilmesi surecindeki hassasiyeti odur. Bu bakımdan, öğretmenliğin, bir sanatçı kadar yetenekli, en ince ayrıntısına bile dikkat ederek, kusursuz yetiştirme hedefi ile çalışacak kadar da özenli bir meslek olduğunu herkes kabul eder.

Bu bakımdan öğretmen, eğitim sisteminin temel unsurlarından biridir. Eğitim kurumu içinde icra edilen öğretmenlik mesleğinin yerine getirilebilmesinde, öğretmenin sahip olduğu bilgi, beceri ve yeterlilikler oldukça önemlidir. Okulların eğitim süreci içindeki etkinliklerinin, öğretmenin katkıları ile olduğu, bir eğitim gerçeğidir. Bu gerçekliğin yok sayılması, insanın yetiştirilmesi sürecinde meydana gelebilecek bir “sekte” olacağından, öğretmeni önemsiz gören bir eğitim anlayışı, insanlığa yapılmış bir kötülüktür.

Eğitim süreçlerindeki öğretmeni değerlendirirken, onu bir meslek olarak, insanın yetişmesine katkısı bakımından da sanatkâr olarak ele almak gerekir. Onun için öğretmen tek yönlü bir bakmak eğitimi eksik anlamak olur. Öğretmeni hem bir meslek icracısı hem de mesleki icrasını bir sanatkâr duyarlılığı ile yerine getiren sanatçı olarak bakılması, okullarda öğretmenden beklentilerin belirlenimsinde etkili olmaktadır.

Eğitim ve öğretim etkinliklerinde öğretmenin beklenilenlerin başında, öğretmenin mesleği ile ilgili yeterliliğinin eksiksiz olması gelmektedir. Mesleğinde yetkin olmaktır. Mesleğinde yetkin olan öğretmene halk arsında “iyi öğretmen” denilmektedir. İyi öğretmen, okulun ve toplumun hedeflerinin gerçekleştirmede yetkinlik gösteren öğretmendir. Öğretmenlerin eğitim süreçlerine katılan öğrencilerde beklenilen hedef davranışları kazandırması en büyük beklentidir.

Öğretmen bir taraftan branşı ile ilgili yeterliliğini temin etmiş olması gerekirken, diğer yandan da öğretmenlik meslek bilgilerine vakıf olması da gerekmektedir. Öğretmenlik, bu açıdan bakıldığında, pek çok bilgi ve tecrübenin bir arada bulundurulmasını gerektiren bir meslek alanı olarak görülür.

Öğretmenlik oldukça özveri isteyen bir meslektir. Öğretmenliğin özveri isteyen bir meslek olması, bu mesleğin herkes tarafından yapılamayacak bir meslek olduğu anlamına gelir. Onun için, bu meslek öğretme sanatına yetenekli olan kişiler tarafından icra edilmesi gereken bir meslektir. Öğretmenliğin bir sanat olduğunu söyleyenler, öğretmenlik seçiminde sıradan ve her meslek için geçerli olan ölçütlerle seçmek değil, özel ölçütlerle seçilmesi gerektiği konusuna dikkat çekmeye çalışmışlardır.

Bu sanatı icra edebilmek için de insanı bütün yönleriyle tanımak gerekmektedir. İnsan olan bir öğretmenin, insanları nesnel olarak algılayabilmesi ve tanıyabilmesi için, her türlü sübjektiflikten kurtulmuş, ön yargılardan arınan, insanları koşulsuz sevebilen saygı duyabilen olmalıdır. Çünkü öğretmenlik, Errikson’un dediği gibi, “Öğrenciye saygı duymakla başlar”.

Ülkemizde, eğitim kurumlarında görev alacak olan öğretmenleri yetiştiren, yüksek öğretim kurumları vardır. Bu kurumlar, mezun ettikleri öğretmenleri, belli dönemlerde Milli Eğitim bakanlığı tarafından göreve atanmaktadırlar. Göreve atanan öğretmenlerin mesleki bilgi ve becerileri çoğu kere öğrencilere, eğitsel davranışları kazandırmaya yetmemektedir. Günümüzde eğitim alnında sıkça yaşadığımız problemlerin başında, sırf öğretmenlerin yetersiz oluşlarından dolayı, örgün eğitim kurumlarında eğitimsel hedeflere ulaşılamamak gelmektedir. Örgün eğitim kurumlarında eğitimsel hedeflere ulaşılması, toplumun diğer alanlara da etki etmektedir. Bu yüzden sorun eğitimin sorunu değil ülkenin sorunudur.

Öğretmenler, almış oldukları öğretmenlik meslek bilgilerinin gereklerini tam olarak yerine getirememeleri, öğrencileri ile eğitim ve öğretim iletişimini sağlamada eksik kalmalarına neden olmaktadır. Öğretmenlerin, öğrencileri ile olan aralarındaki iletişimsizlik, eğitim kurumlarında öğretmen kaynaklı problemlerden biridir.

Bilindiği gibi, eğitim aynı zamanda bir iletişim sürecidir de(Küçükahmet, 1995,s. 13). Sürecin önemli bir unsuru olan öğretmenin, mesleğindeki verimliliği sağlayabilmesinde, öğrencileriyle sağlıklı bir iletişim içinde olması beklenir. Bu da iletişim bilgisine vakıf olmakla mümkün olacaktır.

Öğretmenlerin öğrencileriyle, sağlıklı bir iletişim ve etkileşimde bulunamamalarının, önde gelen sebeplerinden biri, öğretmenlerin içinde yaşadığımız hızlı sosyal değişimi doğru yerden ve doğru bir şekilde okuyamamalarıdır. Özellikle, mesleki kıdemi on yılın üzerinde olan öğretmenlerin, günümüz bilim ve teknolojik kavram, araç-gereç ve gelişmelerden yeterince haberdar olamadıklarıdır. Eğitim teknolojilerini kullanmada yetersiz ve konulara uygun materyaller tasarlama ve kullanmada eksik kalmaktadırlar. Öğretim süreçlerinde öğrencilerin duyularının tamamından yaralanma yoluna girmede isteksizlik göstermektedirler. Bu konuda daha da vahim olan, çoğu öğretmenlerin, öğretim süreçlerinde, araç ve gereçlerden yaralanmanın, eğitim teknolojilerini kullanmanın öğretime katkı yapabileceğine inanmadıklarını söylemlerdir. Kısaca, zihniyet problemi olarak tanımlanabilecek bu durum, eğitimin en temel problemlerinden birdir.

Biraz önce de ifade edildiği gibi, mesleki kıdemi on yıl ve yukarısı olan öğretmenlerin çoğu, örneğin bilgisayar bilmemekte, internetten habersiz yaşamaktadırlar. Öğrencileri ise, tam tersine, kitle iletişim araçlarından, bunların oluşturduğu dijital çevreden (bilgisayardan, buna bağlı olarak, internetten, CD’lerden) etkilenmekteler ve günlük yaşamlarında bunlarla ilgili kavram ve kelimeleri kullanabilmektedirler. 
Günümüzde gelişen ve hızla da değişim gösteren bu “dijitallik”, (sosyal) öğrencilerin zihinselliklerinde gelişmeye neden olurken, teknolojiyi kullanamayan öğretmenlerde, bir direnç oluşturmaktadır. Bu zihinsel direnme onları, teknolojik bilgiler bakımından öğrencilerin gerisinde bırakmaktadır.

Öğretmenlerin teknolojik bilgilerden yoksun olmaları, öğrencilerine zihinsel açılımlar kazandırmada yetersiz kaldıkları gibi, öğrencilerinin bedensel, zihinsel ve duyuşsal gelişimlerine katkı sağlayacak, çağdaş eğitim araçlarından yararlanmalarına da yardımcı olamamaktadır.