Yine garip bir algı, yine anlamsız koca çıkar savaşları, yine tavşan dağa küstü dağın haberi yok söylemleri, yine karalamak için kolları sıvayan garip insanlar..
Yine ne olduğunu, niçin orada durduğunu idrak etmeden kardeşten uzak, düşmanca ötekileştirmeler… Tutturulamayan ispat gerektiren söylemler… ve bunun arkasından yürümek isteyenlerin verdiği boş mücadele…
Her söz layıkıyla söylene bilir, eleştiri yapıla bilir… fakat söylemler iftirayı, olmayanı oldu gösterip ayetlerle süslemeyi asla kabul etmez.
Çok kıymet verdiğim bir insan söyle derdi, eğer ki din içi boşatılmış bir algıya dönüşmüşse bunun müsebbibi sizlersiniz demişti… Şimdi söylemlerimize baktığımda dinin içini boşaltmak için yalana dolana başvuruyor, bir de üzerine vallahi, billahi diyoruz…
En büyük yalanlardan sonra ihraç edilen sözlerden selam ve sevgilerle…
Doğruluğu ispat gerektiren ve ispat edilemeyen sözlerinden dolayı….
İnsan olduğun ve İslam’a hizmet ettiğin halde yalan konuşmayı meziyet haline getirdiğinden dolayı…
Şahsi çıkarlar uğruna başkalarını karaladığından dolayı…
Vicdanın cız demiyorsa, vicdan kalmamışsa… ötesinde iki cümleyi sana, size, onlara dair yan yana koymak anlamsız…
Siyasi kavgaların içinde ne yazık ki kozlarını garip sahnelerde paylaşan insanlar… Ve bir zamanlar bir yolda yürürken birden bir birlerine düşman kesilen pala bıyıklılar…
Güzelim sokakları hasta adımlarıyla kirletmeye niyetlenmiş olan, adları olup, cinsiyetleri ne yazık ki sonuçlanmamış olanların ikinci gezi olaylarını harmanlama vakası ve daha sonrası…
Çok şey söylene bilir… Ülkemiz için, İslam dünyası için ve o kadar uzaklaşmadan, sadece kendimiz için…
Düzelmemiş, düzelememiş insancıkların içinde bulunduğu çıkmaz, ve kendi garip hallerinin bedelini dışarıda arayan bizler…
Zamana tabi olmadan çalışıp, ülke menfaatlerini tek hedef gören kıymetler, ve onların ayağına bağ olanlar…
Sivil toplum geleneğinin içinde kahırlanıp dertlenenler, ilitam için mücadele veren adam gibi adamlar ve vay bomba patladı patlayacak deyip uzaktan uzağa nemalanmak isteyen leş yiyiciler…
Taşerona kadro verirken kıyıda köşede unutulan fahri ve vekiller ve üzerine beş bin kadro ile hayalleri sönen imamlar…Bu söylemlerin sonrasında ise yine hortlayan adı sanı olmayan sendikacılar…
Bu zamana kadar Diyanetin kapısının dışında Rotasyon olmalı deyip, başkanın huzuruna çıktıklarında dışarıda söylediklerini unutup afallayan, efendim siz ne derseniz o olur diyen yetkisiz, etkisiz sendikalar…
Sivil toplum duruşunu önemseyen kıymetli bir Diyanet ve söylemlerine ehemmiyet ediliyor diye haddini aşıp kendi imamını şikayet eden, kendi diyanetini itibarsızlaştırmak isteyen içimizdeki İrlandalılar…
Söz söylenmek için yazılmaz beyler, her sözün gittiği bir yürek varsa menfaati için cümle kuranla, menfaatsiz hak davası için mücadele verenlerin değerini bilmek aşikar…
Abdurrahman Dilipak ne güzel söylemiş son yazısında, sanırım iktidar hırsına kapılanların kendi ufak tuzaklarında boğulacağı günler yakın, ve dualarla ayakta duran müktedir ülke, büyük doğuma bir daha hazırlanıyor… Büyük doğuma hazırlanırken bizi kullanmak isteyen bir ekibin vuku bulduğunu söyleyen o dil, büyük doğumu somutlaştırarak edebin hayanın elimizden kaymaması için uyarılarda bulunan hocama şükran…
Devletin derdiyle dertlenmek yerine akıl oyunları serisini hayata geçirmeye çalışan emek vermeden yemeğe konan, birden kendilerini x partilerin önemli koltuklarında bulan….
Ve ne olursa olsun kim olursan ol diyen o ayet…
وَاقْصِدْ فِي مَشْيِكَ وَاغْضُضْ مِن صَوْتِكَ إِنَّ أَنكَرَ الْأَصْوَاتِ لَصَوْتُ الْحَمِيرِ ﴿١٩﴾
Vaksid fî meşyike vagdud min savtike, inne enkeral asvâti le savtul hamîr(hamîri).