Tanıl Karakuş, İmam-Kaymakam tartışmasına değindiği yazısında ''Bir olay nasıl tersine döndürülür, bir linç kampanyası nasıl profesyonelce yürütülür hayretle gördük. Seminerlerde çarpıtmaya, ters yüz etmeye, algı operasyo
İşte Tanıl Karakuş'un o yazısı:
İmamı vatansever bir kaymakam dövdü! Kaymakam aşırı vatansever olunca imama hain olmak düştü! Kaymakamı savunanlar, önce onun imamı dövmediğine kendilerini inandırdılar, sonra da bu yalana inanmayan herkese saldırdılar.
Kaymakam gençti, imamın yaşını kimse merak etmedi, edemedi. Kaymakam söz konusu vatan olunca her şeyini feda edebilirdi! İmam zaten feda etmişti, ancak kimsecikler onu dinlemedi. Herkes kaymakamın boy boy bıyıklı resimlerini gördü, kahramanlıklarını dinledi, ancak imamın bıyığı var mıydı yok muydu kimse bilemedi.
Eğer imkân olsaydı da vatansever kaymakamı destekleyen bilumum etkili, yetkili ve makam sahibi vatansever, cumartesi günü sokağa inip yürüyüşe geçebilselerdi, ellerine geçirdikleri ilk imamı oracıkta linç ederlerdi. O imamın; “ben aradığınız imam değilim, durun, yapmayın.” demeye bile fırsatı olmayacaktı.
Bir olay nasıl tersine döndürülür, bir linç kampanyası nasıl profesyonelce yürütülür hayretle gördük. Seminerlerde çarpıtmaya, ters yüz etmeye, algı operasyonlarına, dezenformasyona uğrayan toplumun nasıl sindirildiğine verilecek en uygun örnekler, bütün çıplaklığı ile gözümüzün önünde sergilendi.
Fakat bildiğimiz bazı gerçekleri, acı da olsa yeniden test etmiş olduk. Suçüstü yakalananlar her seferinde seslerini yükseltir, kendilerini devletin yerine koyar, devletin makamı ve silahı ile yasal sınırların dışına çıkar ve etrafa korku salar, önüne geleni hain ilan ederlerdi. Gördük, gerçeğin ortaya çıkmasını engellemek için toplumun mayasının karıldığı kavramların nasıl harcandığını gördük. Neden korku saldıklarını, niçin sizi de döveriz ha dediklerini gördük. Hangi kavramlara çaresizce nasıl sığındıklarını gördük. Kendilerine emanet edilen makamları nasıl kullandıklarını gördük.
Cuma gününden itibaren gördüklerimiz bize özetle şunu söylüyor: Önlem alınmazsa doğu ve güneydoğuda doksanlı yıllarda yaşadığımız sıkıntılar tekrar yaşanabilir. Kamu düzenini sağlamakla görevli olanlar hukuk dışına çıktığında ortama anarşi hâkim olur, aşiretler birbirine girer. Bu süreç her defasında barış için kurulan yemek masasında bitmeyebilir.
Peki, imamı kim dövdü? İmamı hep beraber dövdük! Dövenler zaten dövdü, bir kısmımız sahip çıkmadık, izledik, bir kısmımızda sahip çıkanlara sahip çıkmadık ve her beraber imamı dövmüş olduk. Babası korucu, kardeşi polis ve vatan için şehit veren bir ailenin zor bir ilimizdeki ferdi olan imamı, açılan soruşturma ile gerçek ortaya çıksın bile diyemedik ve şehitlere saygısızlık yaptı diye dövdürdük. Yetmedi döveni alkışladık, alnından öptük.
Şehitlik gibi yüce bir kavramı tekellerine alarak, hayal âleminde ürettikleri sanal düşmanlara karşı gözünü karartanlar, eğer kendilerini sorgulamaz ve yanımıza kar kaldı diye saldırganlıklarına devam ederlerse, bir süredir uzak kaldıkları ve bir şekilde yeniden buluştukları devletin o güler yüzle hizmet edilecek makamlarına yazık edeceklerdir.
Başkalarının niyetini, sorgulayacağınıza görevinizi hukuk içinde kalarak ve nezaketle yapınız. Tarihimiz, inancımız, değerlerimiz yaptıklarınızın vahim hatalar olduğunu gösteriyor. “Biz bu konuda çok sinirliyiz, sinirlenince ne yapacağımız belli olmaz.” diyerek ne devlet adamlığı olunur ne de bu millete hizmet edilir.
Biz de bu linç kültürünü sessizce izleme; vatan, millet, şehit kavramlarının her zora düştüklerinde taşkınlık yapanlar tarafından maske ve kalkan olarak hoyratça kullanılması; marjinal yapıları siyasetin kilit taşı haline getiren yüzde elli artı bir sistemi olduğu müddetçe daha çok imam, öğretmen, doktor, mühendis, vatandaş dayak yiyecek, konuşanlar hakarete uğrayacak, konuşması gerekenler susacaktır.
A. Tanıl KARAKUŞ
Eğitimci Yazar
nlarına, dezenformasyona uğrayan toplumun nasıl sindirildiğine verilecek en uygun örnekler, bütün çıplaklığı ile gözümüzün önünde sergilendi.'' dedi.