İmam Hatip Mahallesi, Öğretmen Çıkmazı Sokak

Abone Ol

 

İğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırmamız gerektiğini atalarımız çok önceden söylemiş. Boşuna da söylememiş. Çünkü bizim iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına batırma konusunda ciddi problemlerimiz var. Atalarımız bunu görmüşler ve atasözünü söyleyivermişler ki kendimizi eleştirmeyi, başkasının kusurlarını aramadan önce bir kendimize bakabilmeyi düşünebilelim. En azından atalarımız böyle demiş diyebilelim.

Gelişmenin, taş üstüne taş koyabilmenin ön şartı öz eleştiridir. Duvar örerken bile ikinci sıraya çıkmadan önce duvar ustası dizdiği sıraya bakar. Eğri örmüşse görmezden gelmez, düzeltir. Bu da bir tür öz eleştiridir. Bunu yapmazsa eğrilik tüm duvar boyunca büyür.

Bu öz eleştirinin en gerekli olduğu alanlardan biri de duvarlarını yeni ve yeniden örmeye başladığımız İmam Hatip okullarımızdır. Çok şükür okullarımızı tekrar açtık, tekrar şenlendirdik. Halkımız büyük bir teveccühle çocuklarını İmam Hatip Ortaokullarına ve Liselerine göndermeye başladı. Öyle ki sınıflar öğrencileri almaz, sıralar boş kalmaz oldu.

Peki her şey tozpembe mi? Hayır. İtiraf etmeliyiz ki çok ciddi sorunlarımız da var. Kafamızı kuma gömüp sorunları ötelersek kendi davamıza ihanet etmiş oluruz. Sorunlarla yüzleşmek, kabullenmek ve çözüm üretmek için acele etmeliyiz. Çünkü çözülmeyen her sorun bir sonraki sene ikiye katlanarak önümüze gelecek.

Her eğitimci bilir ki eğitimin temel taşlarından biri öğretmendir. Sağlıklı bir eğitim sistemi kurmak istiyorsanız öğretmeni ihmal ederek bir yere varamazsınız. İmam Hatip okullarımızın da ciddi sorunlarından biri öğretmen niceliği ve niteliğidir.

Çok hızlı kurulan ve halen de hızla sayıları çoğalan okullarımıza öğretmen bulmakta zorlanıyoruz. Hatta öğretmen açığını kapatabilmek için yüksek öğretim düzeyinde çözümler de buluyoruz. Ama maalesef bulduğumuz çözüm bizi çözümsüzlüğe doğru götürüyor. Çünkü şu anda üretilen çözüm şu: “Olabildiğince çabuk ve çok sayıda 4 yıllık İlahiyat mezunu oluştur, onlara olabildiğince çabuk ve çok sayıda formasyon ver, atamalarını yap!”. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği Eğitimi Bölümünün yanında İlahiyat Fakültelerine de pedagojik formasyon verilmesi bu ihtiyacı kapatamıyor. Bu nedenle İlahiyat Lisans Tamamlama Programı (İLİTAM) ve 2 yıllık ilahiyat önlisans eğitimleri alan öğrencilerin 4 yıllık Lisans diploması alma çalışmaları ile çok kısa sürede Lisans mezunu haline getirilen İlahiyatçılar, yine birkaç aylık hızlandırılmış formasyon eğitimi ile öğretmen olarak atanacak duruma getiriliyorlar. Maalesef bu öğretmen adayları ne alan bilgisi, ne de pedagojik formasyon bilgisi olarak bugünün eğitim problemleri ile yüzleşebilecek yeterlikte olamıyorlar. Büyük çoğunluğu Kur’ân-ı Kerim ve Arapça konusunda yeterli birikime sahip olmadan eğitim sistemine dahil oluyor. Formasyon yeterliğinden bahsetmiyorum bile. Halbuki bizim üstün yeterlikte öğretmenlere ihtiyacımız var. Öğretmeni yeterli olmayan bir İmam Hatip sisteminden yeterli nitelikte bir İmam Hatip nesli ortaya çıkması mümkün değil. Nicelik uğruna nitelikten ödün veriyoruz ve bunun hedeflerimizden ödün vermek demek olduğunu görmüyoruz.

Daha fazla öğretmen mezun etmek, öğretmen yetiştirme programlarımızı güçlendirdiğimiz sürece olumlu bir hamledir. Ancak sayıyı arttırmaya çalışırken kaliteyi arttırmamak, aynı “süt satışını arttırmak için süte su katmak” gibi oluyor. Satış artıyor ama sattığınız şey artık süt olmaktan çıkıyor. Müşteri bunu anladığında da artık süte su katmaktan vazgeçseniz de nafile; müşteri sizden artık alışveriş yapmıyor. Sonuç; iflas.

Öğretmen niteliğimizle ilgili dikkat çeken bir başka husus da şu: 28 Şubat süreci ile birlikte İmam Hatip ve İlahiyat öğrencilerinin büyük oranda kız öğrencilerden oluşmaya başladığını görmüştük. Hatta o zamanlar “ilerde din-iman öğretmenlerimiz hep hanımlardan oluşacak” diye şakalaşırdık. Zaman ne kadar çabuk geçiyor ki o zamanın öğrencileri artık öğretmen. Ve İmam Hatip okullarımızdaki meslek öğretmenlerinin çoğu da hanım öğretmenler. Erkek meslek öğretmeni bulmak çok zor hale geldi. Görevdekilerin de büyük çoğunluğu 35 yaş üstü. Bu durum İmam Hatip okullarımızın öğrenci profilini, eğitim sistemini doğrudan etkileyecek ciddi bir durum. Bunu “cinsiyet ayrımı” olarak değerlendirmeyin. Hanım öğretmenlerin yetersizliğinden falan bahsetmiyorum. Ancak erkek öğrencilere rehberlik edecek, onlara model olacak genç erkek meslekçiler yetiştiremezsek bu işi hanım öğretmenlerden beklemek zorunda kalacağız. Bu da en başta o öğretmenlerimize haksızlık olacak. On sekiz yıl önce yaşadığımız 28 Şubat’ın etkisi bugün bizi zorluyor. Demek ki uzun vadeli düşünüp erkek öğretmen profilimizi genişletmek için İlahiyat Fakültelerinde bu işin üzerine eğilmeliyiz. Zaten bu dertlerimizin hepsi “eğitimin uzun vadeli projeksiyonlarla planlanması gerektiği” gerçeğini görmediğimiz için yaşanmıyor mu?

Önümüzdeki dönem iki ihtimale gebe. Birincisi, halkımızın İmam Hatip okullarına olan ilgisi ve teveccühü ile okullarımız pırıl pırıl bir nesil yetiştirir ve bu nesil İmam Hatip ruhunu daha ilerilere taşır. İkinci ihtimal, mevcut problemlerle başa çıkamayan İmam Hatip sistemimiz, halkımızın istediği nesli yetiştiremez ve bu millet İmam Hatipleri zamanında nasıl bağrından çıkarıp kurduysa, öyle de tarihe gömer ve içinden yeni bir model çıkartır. Sonuçta bu dava bitmez ama İmam hatip mecerası geçmişte bir anı olarak kalır.

Biz eğitimciler, İmam Hatip okullarının ikinci baharında bu büyük sorumluğun bilincinde olmak zorundayız. Ya ihlasla gayret edip mükafatını Rabbimizden alacağız, ya da memur zihniyetiyle durup fırsatı kaçıracağız.

Allah bizi fırsatı kaçıranlardan değil, kervana katılanlardan eylesin.