GÖZÜKARA yazısında şu ifadelere yer verdi:

Çoğu zaman binlerce yıllık devlet tecrübemizle övünür, derin devlet aklının soğukkanlı, ileri görüşlü, devlet ciddiyeti ve vakarıyla hareket ettiğimizi söyleriz. Ancak bazen fiili durum, bırakın kadim devlet geleneğini, bir çadır devletini bile aratıyor.

Geçtiğimiz Cuma günü Diyarbakır'ın Kulp ilçesinden bir imamın, Diyanet tarafından gönderilen hutbenin şehitlerle ilgili bölümünü okumadığı gerekçesiyle kulp kaymakamı tarafından darp edildiği haberi ve devamında şahit olduklarımız, kadim devlet geleneği ve vakarına uygun davranmak yerine hala duygularımızla, heyecanlarımızla hareket ettiğimizi; fevriliklerimizin toplumu taşıyacağı noktayı görecek ferasete sahip olmadığımızı gösteriyor.

Kulp’ta yaşananlar, bir vaka-ı adi olarak da değerlendirilebilir, ülkeyi kontrol edilmez ayrılıkların eşiğine götürebilecek stratejik bir hata olarak da. Bu sebepten dolayı kanaatimce konu geçiştirilmek yerine akl-ı selimle etraflıca ele alınmayı ve değerlendirilmeyi hak ediyor.

Ramazan'a kaç gün kaldı? İlk oruç ne zaman tutulacak? Ramazan'a kaç gün kaldı? İlk oruç ne zaman tutulacak?

Kulp'ta yaşanan olayı, müdahil olanların konumları ve gösterdikleri tepkiler boyutuyla ele alınca ortaya şöyle bir fotoğraf çıkıyor:

İmamın hutbede okumadığı iddia edilen bir satır, şehitlerle ilgili paragraf komple işaretlenerek sunuldu. Oysa hutbenin tümü zaten şehitlerle ilgiliydi. Bu boyutuyla basit bir okuma hatası olarak da değerlendirilebilirdi.  Çünkü hutbenin konusu şehitlerimiz olduğu için metinde müteaddit defalar şehitler mevzusuna değinilmiş. Kaymakamın uyarısı üzerine imamın ilgili bölümü baştan alarak tekrar okuduğu da biliniyor. İmamın abisinin polis, babasının köy korucusu olduğu, ailesinden de şehitler olduğu gerçeği göz önüne alındığında kerhen veya sehven hutbeden bir satırın okunmamış olması üzerinden devlete düşmanlık üretenlerin ne için ellerini ovuşturdukları, neyi amaçladıkları ve nereye varmaya çalıştıkları sorusu herkesin kafasında kocaman bir soru işareti olarak duruyor.

İddiaya göre kaymakam hem hutbe esnasında müdahale ederek atlanan yerin tekrar okunmasını istemiş, hem de namaz sonrası imama sözlü hakaret ve fiili saldırıda bulunmuş. Bir kaymakamın velev ki hata yapmış olsun bir kamu görevlisine nasıl davranması gerektiğini bilme, konumunun ve hukuk devletinin gereklerine uygun davranması beklenirken cami adabına uymayan fevrilikle davranması kabul edilebilir bir şey değil. Diyarbakır gibi bu bölge üzerinde operasyon yapmaya çalışan güçlerin özel önem verdikleri bir yerde ayrılıkları giderecek, devletin sıcak ve merhametli yüzünü vatandaşa hissettirecek, terör örgütünün pençesine düşmenin eşiğindeki gençlerin sempatisini kazanacak bir devlet adamı olmanın gereğiyle örtüşmeyen bu tavır hiçbir devlet görevlisine yakışmaz, hele ki devleti temsil konumundaki kaymakama hiç yakışmaz.  Genç kaymakamımızın, yaptığını savunmak veya inkâr etmek yerine bu konuda bir özeleştiri yapması gerekir.

Diyanet-Sen ve Memur-Sen; hem üyeleri hem de ilçede temsilcileri olması sebebiyle imama yönelik sözlü ve fiili saldırıyı kınadılar, yaşananlara tepki gösterdiler. Kullanılan dil, tepkiyi dile getiren kelimler ve cümleler eleştirilebilir olmakla beraber bir sendikanın üyesine yönelik sözlü ve fiili saldırıyı kınamasından, ilgililer hakkında gereğinin yapılmasını istemesinden ve konunun takipçisi olacağını paylaşmasından daha doğal ne olabilir? Sendika hukuken konunun takipçisi olacağını, ortada bir suç varsa bile bunun hesabının bu yöntemle değil, hukuk önünde gereğince sorulabileceğini söyledi, savundu. Kanaatimce Diyanet-Sen ve Memur-Sen başkanlarının durduğu yer tam da bir sendikanın durması gereken yerdi. Yaşanalar üzerinden Memur-Sen’in şehitlere karşı duyarsız davrandığını iddia edenlerin  Memur-Sen’in eylem ve söylemleriyle dünden bugüne durduğu yeri bilmeyen cahil bir güruh veya kötü niyetli olduklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Yaşananların ardından bazı vali, vali yardımcısı ve kaymakamlar da meslektaş dayanışması refleksiyle sosyal medya hesaplarından konuya ilişkin tepkilerini dile getirdiler. İşin aslı genç bir imamın hatası, genç bir kaymakamın fevriliği veya bir sendika yöneticisinin orantısız tepkisi bir noktaya kadar izah edilebilir. Fakat birkaç vali, vali yardımcısı ve kaymakamın sosyal medya hesaplarından Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’a karşı düzeysiz, üslupsuz ve bürokratik edepten nasipsiz paylaşımları bir anda olayı bambaşka bir noktaya taşıdı. Herkes sayıları iki elin parmaklarını geçmeyen ve eski Türkiye’nin had bildirilmeyi alışkanlık haline getiren tepeden inmeci bürokrat tavırlarını hayretler içinde izledi. Bunlardan paylaşımlarını silenler de oldu, sendikacılarla polemiğe devam edenler de. Özellikle valilerin ve kaymakamların ifa ettikleri görevin vakarına uygun davranmadıkları zaman olayın nereye gideceğini öngörmeden yaptıkları paylaşımların hoş görülmesi mümkün değil. Umarız mülki amirlerimiz de maiyetindeki tez canlı genç mülki amirleri uyarır, bu konuda bir özeleştiri yapılmasını sağlarlar.

Olayın bir de sendikal rekabet adına değerlendirilmesi gereken ilginç bir boyutu var. Saldırıya uğrayan bir kamu görevlisi üzeriden gelişen olaylara karşı Kamu-Sen, imama saldırdığı iddia edilen kaymakama teşekkür etti. Gerekçesi ise güya şehitlerin anılmasından imtina eden imamın tavrı. Kamu-Sen yetkilileri ve kurumsal açıklamalarında imamın ailesinden birçok güvenlik görelisinin bulunması, ailece devletin yanında olmaları, bundan dolayı ailece ödedikleri bedel, o bölgede PKK’ya karşı durmanın bedelini ödemeyi göze almanın ne anlama geldiğini göz ardı ederek şoven bir dil, hamasi bir üslup ve sendikal rekabet sığlığıyla gösterdikleri duruş bir sendikal hareket adına gerçekten utanç verici. Düşünebiliyor musunuz bir memur sendikasının veya konfederasyonun, bir kamu görevlisine yönelik saldırı iddiasına ilişkin durumu kınamak ve konunun soruşturulmasını istemek yerine, olaya ismi karışan kaymakama “eline sağlık, teşekkür ediyoruz.” açıklaması yapıyor.  Bunu da Kamu-Sen’de akıl, izan ve vicdan sahibi yöneticilerin  takdirlerine arz ediyoruz.

Gereğince değerlendirilir ve ders alınırsa her krizin öğretici bir tarafı vardır ve krizler aynı zamanda birer fırsattır. Kanaatimce bir hukuk devletinde imam dövmenin sebep olduğu kriz de böyle fırsatlar barındırıyor. İnşallah herkes meseleyi bir de boyutuyla değerlendirir ve alması gereken dersi alır.

ASIM GÖZÜKARA