Geleceğimiz tehdit altında, eğitim alarm veriyor, çünkü yeni nesil derse odaklanamıyor...

Eğitimciler olarak uyarıyoruz!

Geleceğimizin teminatı çocuklarımızın iyi yetişmesi veokulların işlevini yerine getirebilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır…

Çünkü öğrencilerin genelinde dinleme ve derse odaklanma sorunu görülüyor.

Duygusal zekaları baskılanmış bir nesille karşı karşıyayız. Kendini tanıma, duygularını yönetebilme, iç motivasyon, başkalarının duygularını anlayabilme vesosyal becerileri gelişmemiş bir nesille…


Sosyal zekaları karanlıkta kalmış, etkin dinlemeden, konuşma becerisinden ve itibar yönetiminden yoksun, ait olduğu toplumunun değerlerini içselleştirememiş bir nesille karşı karşıyayız…

Bir eğitimci olarak okul ortamında gözlemlediğim bu sorunların sadece benim kanaatim olduğunu düşünüyordum.

Bu kanaatimi eğitimcilerin oluşturduğu bir sosyal medya grubunda gündeme getirdiğimde, yüzlerce değerli eğitimcinin benimle aynı kanaatte olduğunu gördüm ve genele yayılan bu sorunun ciddiyetini daha net anladım.


Eğitim ve öğretimin amaçlarına ulaşması ve geleceğimizin teminatı olan yeni neslimizin iyi yetişmesi için, duygusal ve sosyal zekayı körelten sebepleri ortadan kaldırmak yetkililerin önceliği olmalıdır.

Peki çocuklarımızın duygusal ve sosyal zekalarını körelten sebepler nelerdir ve ne gibi önlemler alınabilir?

BESLENME SORUNU: Gerek bilinçsiz beslenme gerekse ekonomik yetersizlik nedeniyle çocuklar yetersizve dengesiz beslenme sorunu yaşıyorlar. Protein eksikliği, aşırı karbonhidrat ve abur cubur tüketimi, besin değeri düşük, şekerli, katkı maddeli gıdalara maruz kalıyorlar ve böylece hem sinir sistemleri hem zihinsel hem de fiziksel gelişimleri zarar görüyor.

Gıdalardaki katkı maddelerinin oranları ve içeriği ile ilgili yeni düzenlemeler yapılmalı, sağlıksız ortamlarda sağlıksız içeriklerle hazırlanan merdiven altı gıda üretimi engellenmeli, ithal gıdaların içerikleri takip edilmeli, gıda denetimleri ciddiyetle yapılmalı.

Acilen yeterli ve dengeli beslenme sorununa çözüm üretilmelidir.


DİJİTAL BAĞIMLILIK: Çocuklar sosyal ortamlardan çok, sanal ortamlarla iç içeler.

Çocukların telefon, tablet, televizyon vs. teknolojik araçları aşırı kullanımına bağlı olarak dijital bağımlılık yaşaması eğitimin ve öğretimin önünde büyük engel oluşturuyor.

Dijital ortama maruz kalan çocukların beyinlerinin hızlı uyarıcılarla; hızlı değişen seslerle ve görsellerle aşırı uyarılmaya alışık olması sonucu okullardaki ve günlük yaşantıdaki aktivitelerin, alışılandan yavaş kalmasına ve ilgi çekmemesine sebep oluyor.

Dijital bağımlılık konusunda ebeveynler bilinçlendirilmeli,sınırlar konulmalı ve sınırlar konusunda kararlı olunmalı,çocuklar üzerinde kontrol oluşturulmalıdır.

Eğitim ve öğretimde mümkün olduğunca sanal ortamdan uzak yöntem ve teknikler kullanılmalıdır.

DİSİPLİNSİZLİK: Çocukların ebeveynler tarafından, kuralsız yetiştirilmesi, çocukların sınırsız ve disiplinsiz bir yaşam biçimine alıştırılması. Okula gelen çocukların aynı disiplinsizliği okulda da sürdürmesi ve okul kültürünü kabullenmemesi ve kazanamaması büyük problemlerden bir tanesi ne yazık ki…


Ebeveynlerin çocuk yetiştirmede bilinçlenmesi, çocuğun olumlu davranışlar kazanması için disiplinin önemini kavraması ve kabul etmesi gerekir.

Ebeveyn disiplinin planlı olmak, yapılan plana uymak, sürecin devamlılığını sağlamak ve bu kararlılıktan vazgeçmemek olduğunu kendi yaşantısıyla çocuğa hissettirmesi gerekir. Unutulmamalı ki disiplin ailede başlar.

İLGİSİZ AİLE: Çocukların dinleme becerisinden yoksun olmasının en büyük sebebi evde onu dinleyen bir ailesinin, anne ve babasını olmamasıdır.

Dinlenmeyen birey, dinlemeyi öğrenemez.

Çocuğuna zaman ayırmayan, çocuğa karşı görevlerini çocuğun fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması olarak kabul eden ailelerde yetişen çocuklar toplumsal kurallara uymada, olumlu davranış geliştirmede başarılı olamazlar.

Ailede yeterince ilgi ve sevgi görmeyen çocuklar okulda en çok sözel ve fiziksel şiddete başvuran çocuklarımızdır. Ayrıca eğitim ve öğretime karşı ayak direten, okul kültürüne uyum sağlayamayan, kuralları reddeden çocuklarımızdır …

Ebeveynlerin çocukları ile etkili ve doğru iletişim kurması, çocuk yetiştirme konusunda eğitim alması, çocukla daha çok ve daha kaliteli zamanlar geçirmesi, çocuğa sorumluluk duygusu kazandırması, çocuğun olumlu davranışlarını öne çıkarması, olumsuz davranışları görmezden gelmek yerine gerekli tedbirleri alması gerekir.

Ayrıca etkili anne ve baba konusunda bir devlet politikası geliştirilmelidir.


Anne Baba Okulları açılmalı, Aile Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve yerel yönetimler Anne Baba Okulufaaliyetini iş birliği içinde yürütmelidir.

ZAMAN YÖNETİMİ: Zamanın telafisi olmayan bir kavram olduğunun, etkili ve verimli kullanılması gerektiğinin çocuklara benimsetilmemiş olması çocuklarda zaman yönetimi kavramının gelişmemesine sebep olmaktadır.

Zaman yönetimi konusunda aile tarafından çocuğun bilinçlendirilmesi, öğrenmeye ve dinlemeye odaklanması için gereklidir.

UYKUSUZLUK: Düzensiz beslenme gibi düzensiz bir uyku alışkanlığı da öğrenmeyi engelleyen en temel nedenlerdendir. Yorgun gözler, sınıfta olmayan bir zihinve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan odaklanma sorunu derslere karşı ilgisizlik yaratmaktadır. Dinlenmemiş, uykusunu alamayan bir zihin ve ruh haliyle eğitim ve öğretim imkansızdır.

Ailelerin çocukların uyku düzenine özen göstermesi, uyku saatlerini planlaması, ebeveyn olarak bu plana sadık kalınması ve süreci devam ettirmesi gerekir.

OKULDA GEÇEN SÜRE: Öğrencilerin günün büyük bir kısmını okulda geçirmesi, okulların Çocuk Bakım Evleri gibi görülüp neredeyse tüm gün okulda tutulması okulları amacından çıkarmıştır ve okullar okul olma cazibesini yitirmiştir.

Öğrencilerin okulda kalma süreleri kısaltılmalı, öğrencilere sosyal becerilerinin ve yeteneklerinin geliştirilmesi için okul binalarının dışında faaliyet alanları ve imkanları oluşturulmalıdır.


DERS SÜRELERİNİN UZUNLUĞU: Ülkemizde üniversitelerimizde, liselerimizde, orta okullarımızda ve ne gariptir ki ilk okullarımızda ders saati süresi 40 dakikadır. Ülkemizde çocuk, ergen, yetişkin ayırt etmeksizin eğitimin tüm kademelerinde ders süresinin 40 dakika olması ne yazık ki akıllara ziyandır.

Çocuk, ergen, yetişkin hepsinin dikkat süresi eşit midir? Ülkemizde eğitim ve öğretimi planlayanlar bu çelişkiyi görmüyorlar mı?

Günümüz nesliyle; özellikle ilk ve orta okullarda 40 dakika derse odaklanmak ve verimli geçirmek ve 40 dakika boyunca sınıflarda sınıf yönetimini sağlamak ne kadar mümkün? Dur, susla geçen zamanlara yazık değil mi?

40 dakikanın tamamının verimli geçirilmesi beklenmiyorsa, o zaman öğrenciler neden 40 dakika sınıfta tutuluyor?

Etkili ve verimli bir eğitim için ülkemizde yaş ve dikkat süreleri dikkate alınarak eğitim kademelerinde ders süreleri yeniden planlanmalıdır.

MÜFREDATIN AĞIRLIĞI:Ülkemizde eğitimin her kademesinde ne yazık ki amaca hizmet etmeyen, seviye ve yaş gözetilmeden hazırlanmış bir müfredat yoğunluğu bulunmaktadır.

Ağır ve yoğun müfredat öğrencilerde başarısızlık korkusunu tetiklemekte, derslere karşı ilgisizlik ve odaklanma sorununa sebep olmaktadır.

Eğitimin her kademesinde, yaş ve zamanın gerektirdiği ihtiyaçlar önüne alınarak eğitim ve öğretim müfredatı yeniden güncellenmelidir.

SOSYAL İHTİYAÇLARIN KARŞILANMAMASI:Öğrencilerin okul dışında aileleriyle, akranlarıyla geçirdikleri kaliteli zamanların olmayışı. Sinema, tiyatro, sanat, müzik ve spor faaliyetleri gibi aktivitelerin yetersizliğinden dolayı sosyal ihtiyaçlarının karşılanmaması.

İlkokul çağındaki öğrencilerin oyun ihtiyacını karşılayacak alan ve imkanların olmayışı, biriken enerjinin vücuttan atılmaması öğrencilerin derse odaklanmasını olumsuz etkilemektedir.

Öğrencilerin sosyal ihtiyaçlarının karşılanması için oyun alanları, ücretsiz sinema, tiyatro izleme, ücretsiz sanat, spor ve müzik kurs imkanları sunulmalıdır.

ÖĞRETMEN OTORİTESİNİN YOK EDİLMESİ: Ne yazık ki ülkemizde öğrenci ve veli memnuniyeti anlayışı hakim kılınarak öğrenci üzerinde öğretmen ve okul yönetimi otoritesi bitirilmiştir. Buna bağlı olarak okullar ve öğretmenler değersizleşmiştir. Her şeyi bilen veli profili ortaya çıkmış, okul, öğretmen, eğitim ve öğretim hakkında veli yetkin duruma getirilmiştir.

Öğretmenler ve okul yöneticileri okullarda görevini icra edebilmek için velilerle mücadele haline düşürülmüştür.

Otoritesiz öğretmen, öğrenci üzerinde etkisiz öğretmendir. Bu durum da öğrencilerin kuralsız, keyfi davranışlara itmekte dolayısıyla öğrencilerde derslere karşı ilgisizlik ve odaklanma sorunu ortaya çıkarmaktadır..

Okulların işlevini yerine getirebilmesi için; okulların ve öğretmenlerin saygınlığı artırılmalı, okullarda öğretmen ve okul yöneticileri otorite olarak kabul görmelidir.

Okullarda disiplin kuralları yeniden düzenlenmeli, disiplin mekanızması oluşturulmalı ve hayata geçirilmelidir.

AMAÇSIZLIK:Öğrencilerin kendilerine bir hedef koyamayışları, bir kariyer planlarının olmayışı, okul başarısının hedefe ulaştıran bir araç olduğunu görememeleri okula karşı isteksizlik ve odaklanma problemi yaratmaktadır.

Öğrencilerin hedef belirlemesi için aile ve okul işbirliği içinde olmalıdır, rehberlik hizmetleri daha aktif yürütülmeli, kariyer planlaması için ilkokul çağında meslek tanıtma programları hayata geçirilmelidir. Öğrenciler mesleklerle tanıştırılmalı, meslek atölyelerine ziyaretlerine ziyaretler düzenlenmelidir.

DOYUMSUZLUK: Yetinme duygusunu bilmeden, her şeyi kendine hak gören bir anlayışla yetiştirilen öğrencilerin aç ruhlarını derslerle doyurmak, ilgilerini derse çekmek maalesef mümkün olmuyor.

ÖĞRENME İHTİYACI YOKSUNLUĞU: Öğrenmeyi ihtiyaç olarak görmeyen, merak etmeyen öğrencilere öğretemezsin.

Öğrenmenin ekmek ve su gibi bir gereksinim olduğuna inandırmak, çağı ve dünya ülkelerini takip etmek, güncellenmek, öğrenmeyi öğretmek gerekir.

Küçük yaşta öğrenmeyi, araştırmayı, merak etmeyi bir alışkanlık olarak kazandırmalı çocuğa…

AİLEDE EĞİTİMİNİN İHMAL EDİLMESİ: Ailede toplumsal değerlerin kazandırılmaması, saygı, sevgi, adalet, vefa, hoşgörü, yardımlaşma gibi kavramların benimsetilmemesi, aile tarafından olumlu ve olumsuz davranışların eş değer görülmesi, çocuğun yanlışlarının aile tarafından bertaraf edilmesi, çocuktaki sosyal ve duygusal zekanın geliştirilmemesi, çocuk merkezli bir ebeveyn anlayışının hakim olması gibi sıkıntılar var,

Okul ailede başlar, eğitim ailede başlar, doğrular ve yanlışlar, etikler ve gayri etikler ailede öğrenilir, kişilik ailede kazanılır.

İşte tam da bu yüzden aileler çocuk eğitimi konusunda bilinçli olmalı.

Çocuk tarafından yönlendirilen aile değil, çocuğunu olumlu davranışlara yönlendiren aile modeli olmalı.

ROL-MODEL SORUNU: Tüm bireyler için ilk okul ailedir. İlk öğretmenleri ise aile bireyleridir. Bu yüzden öncelikle ailelerin çocukları için örnek rol model olmaları gerekmektedir.

Okuyan, sorgulayan, dürüst, çalışkan, üreten, paylaşan, başkalarının haklarına saygı duyan, rol modellere ihtiyacımız var…

Ailenin yanı sıra, yakın çevre, siyasiler, bürokratlar, sanatçılar, sporcular, öğretmenler, bilim adamları, polisler, doktorlar, tanıdığı tüm meslekler, iş adamları vs. bireyler için rol modeldirler ve toplumu şekillendiririler.

Bu bağlamda topyekün örnek rol model olmak ait olduğumuz topluma karşı sorumluktur.

DİPLOMANIN ÖNEMSİZLEŞMESİ: Ülkemizde eğitimli, diploma sahibi bireylerin hem maddi hem de manevi anlamda hak ettiği değeri görmemesi toplum gözünde okulların ve diplomaların değersizleşmesine sebep olmuştur.

Kamusal alanda liyakatın göz ardı edilmesi, diploma ve yeterliliğin ölçü olarak alınmayıp, belli zümrelere alan açılması diploma sahibi olmayı gereksizleştirmiştir.

Geçmişte olduğu gibi diplomalar yeniden değer kazanmalı, okumuş insanlar hem maddi hem de manevi anlamda değer görmeli. Bunu gerçekleştirdiğimiz zaman okullar da, diplomalar da anlam kazanacaktır.

SINIFTA KALMAMA: Okullarda çalışan ve çalışmayan öğrencilerin ayırt edilmediği, başarılılarla başarısızlararasında fark gözetilmediği bir ölçme değerleme sistemimiz var, sınıfta kalma yok, dolayısıyla çalışmaya da gerek yok.

Bu uygulama eğitimin kalitesini düşürmekte, öğrencilerin motivasyonunu bozmaktadır.

Olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak için ölçme değerlendirme sistemimiz yeniden yapılandırılmalıdır.

EĞİTİME SIK SIK UZUN ARALAR VERİLMESİ: Salgın ve doğal afet gibi süreçlerde akla ilk gelen uygulama olarak okullarda sık sık ve uzun aralıklarla ara verilmesi öğrencilerin motivasyonunu gözle görülür şekilde bozmuştur. Okula karşı isteksiz hale getirmiştir.

Bu gibi durumlarda eğitime ara vermek akla ilk gelen uygulama değil, en son gelen uygulama olmalıdır.

Nitekim örneği Kurtuluş Savaşı yıllarımızda Atatürk’ün önderliğinde yapılan Maarif Kogreleri ve eğitim seferliği ile sabittir.

SORUMSUZLUK: Şımartılmış, hazırcı, ruhu-beden-zihni tembelleştrilmiş bir nesil yetiştirdi son zamanların ebeveynleri ne yazık ki.

Annesi tarafından yemeği yedirilen, okula kadar çantası taşınan, ayakkabısını bağlayamayan, ne yapacağının söylenmesini ve gösterilmesini bekleyen, evde sorumluluk verilmeyen beceri ve yetenekleri geliştirilmemiş çocuklar…

Aileler çocuklara engelli bireyler gibi davranmaktan vazgeçmeli. Çocuğuna güvenmeli, iş bölümü yapmalı, sorumluluk vermeli.

Aileler çocuğunu bağımlı bireyler olarak yetiştirme anlayışını değiştirilmeli, kendi başına sorunları tespit edebilen, çözüm üretebilen, sağlam ve çevresibe faydalı bireyler yetiştirmeli.

GÖÇ SORUNU: Kontrolsüz, hızlı ve yoğun bir göçle karşı karşıya kaldık. Göçle ülkemize gelen mültecilere ayrıcalıklar ve esneklikler sağlandı. Okul kültürümüz bu ayrıcalıklardan ve esneklikten olumsuz etkilendi ve öğrencilere olumsuz çok fazla yansımaları oldu.

Kültürel yozlaşma, kurallara saygı duymama gibi somut sorunlar yaşanıyor.

Okullarda göçlere bağlı olarak yaşanan bu sorunların çözümü için gerekli tüm tedbirler alınmalı, bir an önce çözümler üretilmelidir.

EĞİTİM SİSTEMİ: Eğitim sistemimiz masaya yatırılmalı. Milli bir eğitim sistemi hakim kılınmalı.Okullarda ve ailelerde vatandaşlık bilinci, hak ve adalet duygusugeliştirilmeli. Bireyler iyi bir vatandaş olarak yetiştirilmeli öncelikle.

Bireyleri mesleki eğitimlere yönlendirmeye özen gösterilmeli.

Mesleki eğitim ilkokuldan sonra başlamalı, çünkü mesleki beceri küçük yaşlarda kazandırılır. Bu yüzden Meslek Ortaokulları açılmalı.

Liseler zorunlu eğitim kapsamında çıkarılmalı. Orta okul sınıflarda rehberlik kurulunca ve oluşturulacak komisyonlarca yaygın eğitime ve açık liselere yönlendirme yapılmalı.

Eğitim sistemi devlet politikası olarak süreklilik gösterilmeli.

Eğitim sistemimiz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temelleri üzerinde yürütülmeli.

Cemaat, vakıf ve derneklerin eğitim sistemimiz üzerinde müdahalesi olmamalı.

Devlet üniversiteleri ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında işbirliği yapılmalı. Eğitim programları, öğretmen yetiştirme ve geliştirme çalışmaları üniversitelerle birlikte yürütülmeli.

Büyük kaynaklar ayrılarak yürütülen proje çalışmalarının amaca uygunluğu, fayda ölçüsü, öğrenci yaşantısına katacağı değerler konusunda seçici olunmalı, zaman ve kaynak israfı olan proje çalışmalarına yer verilmemeli.

Değişen hükümetlerle, daha da ötesi değişen bakanlarla eğitim sisteminin ayarları ile oynanmamalı.

Eğitim sistemimiz günü birlik politikalardan, popülist yaklaşımlardan kurtarılmalıdır.

Ülkemizde eğitim ve öğretime daha çok bütçe ayrılmalı, kaynak aktarılmalı, yatırım yapılmalı.

EĞİTİM SİSTEMİ: Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” sözü ile milli değerleri sentezleyen bir zemin üstünde devamlılık göstermeli…

Eğitimin içinde olan bir öğretmen olarak okullarımızda yaşadığımız sorunlara değinmeye çalıştım.

Daha güçlü bir Türkiye ve daha güvenli bir gelecek için eğitim ve öğretimin önündeki engellerin kaldırılmasını, sorunlara kalıcı çözümler üretilmesini bekliyoruz.

KADRİYE DEMİREL

Eğitimci Yazar