ÇOCUKLARININ ÖZRÜNÜ ÇIKAR AMAÇLI KULLANAN BABALAR!

Abone Ol

Bu sene Cuma günleri dersim öğleden sonra başlıyor. Hatta öğleden sonra ilk iki saatim de boş olduğu için ikiye doğru okula gidiyorum. Geçtiğimiz iki üç hafta önce Perşembe günü okulumuzun Rehber Öğretmeni Şahin Bey beni aradı. “Yarın saat birde, okulumuzun kütüphanesinde bir toplantı olacak hocam. Sizin de katılmanız gerekmektedir. Bilginiz olsun.” dediğinde “O saatte Cuma namazında olacağım, katılımım biraz zor gibi görünüyor. Siz toplantınızı yapınız” dediğimde “Hocam konu onuncu sınıf öğrencilerimizden Ahmet B. İle ilgili. Mümkün mertebe bütün öğretmenlerin katılmasını istiyoruz” dedi.

Biraz ironi, biraz da hiciv içerikli bir dille “Valla o saatte namazda Allah ile toplantıda olacağım. Hiçbir güç o saatte beni toplantıya getiremez. Tüm herkesin katılımını arzu ediyorsanız toplantı saatini bir yarım saat daha geciktirip bir buçuk yaparsanız katılabilirim” dediğimde diğer öğretmenlerle de görüşüp tekrar bana döneceğini söyledi.

Aradan yaklaşık bir saat geçmişti ki tekrar bana dönüp “Tamam hocam, diğer öğretmenleri de aradım. Herkes o saatte müsait. İnşallah saat bir buçukta toplanıyoruz” dediğinde biraz mizahi bir üslup ile “Öyleyse ben de seni saat 12.30’da toplantıya davet ediyorum. Camide Allah ile namaz konulu bir toplantımız var. Çıkışta beraber senin organize ettiğin toplantıya gideriz” dediğimde tebessümlü bir üslupla gelemeyeceğini söyledi.

İşin doğrusu ben de kabul edip geleceğini pek zannetmiyordum. Çünkü ahlaki ve kişilik olarak iyi biri olsa da sigara içen biriydi. (Ne derece doğru bilemiyorum ama) alkol kullandığı da söyleniyordu. Ama en azından ben ‘tebliğ’ vazifemi yapıp kendisinde ‘acaba?’ diye düşündürtecek belki de ‘keşke gitse miydim…’ dedirtecek bir konuyu açmış oldum. Bu bile kârdır.

Ertesi gün namazımı okula yakın bir camide kıldıktan sonra kütüphanedeki toplantıya katıldım. Konu Ahmet adlı öğrencimiz ile ilgili idi. Meğerse Ahmet kaynaştırma öğrencisi imiş. Rehber Öğretmenimiz Şahin Bey bunu söylemeyene dek Ahmet’in kaynaştırma öğrencisi olduğunu keşfedememiştim doğrusu.

Kaynaştırma öğrencisi demek; özel eğitime ihtiyacı olan öğrencilerin, akranları ile aynı sınıfı paylaşarak eğitim ve öğretimini devam ettirerek kendisine destek hizmeti sunulması demektir. Diğer bir ifade ile, kaynaştırma öğrencisi engelli birey demektir. Yani engelli öğrencilerin, engelli olmayan öğrenciler ile eğitsel, sosyal, psikolojik olarak bütünleşmesini sağlamak ve kendisine yardım etmek demektir.

Toplantıda Ahmet’in kaynaştırma eğitimine tabii tutulması ile ilgili konular konuşuldu. Yapılması gereken işlemler dile getirildi. O gün orada Ahmet’in hangi açıdan kaynaştırma öğrencisi olduğu, neden öyle bir öğrenci olarak kabul etmemiz gerektiğine dair Ahmet enine boyuna iyice ele alındı. İşte o anda Ahmet ile yaşadığım bir anı hatırıma geldi. Bu anı vasıtası ile o gün keşfedememişsem de, bugün, Ahmet’in bir kaynaştırma öğrencisi olduğunu öğrenmiş oldum.

Anı şu idi: Dersi anlattığım bir gündü. Tam konuya hâkim olduğum, en can alıcı noktasını anlattığım bir sırada Ahmet öğretmenler masasına yanıma gelip “Hocam yiyebilir miyim?” diyerek elindeki soyulmuş yumurtayı gösterdi.

Hem en can alıcı noktasında konuyu/sözümü böldüğü için, hem de sınıfta böyle bir davranışta bulunduğu için kendisine çok sinirlenmiş, hatta içten içe öfkelenmiştim.

Yaklaşık on saniye gözlerimi hiç ayırmadan ve kırpmadan derin derin gözlerine/yüzüne baktım. Bakışlarımdan yaptığının hatalı olduğunu anlayınca açıklama yapma ihtiyacı hissetti.

“Hocam geç kaldığım için sabah kahvaltı yapmadan geldim. Açım. İki tane yumurta yapmıştı annem. Onları çantama koymuştum ben de. İzin veriyorsanız yiyebilir miyim? Hatta birini size vereyim siz de yiyin…” diye konuşunca, bu sefer de gülmemek için kendimi zor tuttum. Bir öğretmenin sınıftaki tüm öğrenciler karşısında, bir öğrencisinden aldığı yumurtayı yerken ki durumu hayal etmek bile insanın gülmekten kırılmasına yetiyor sanırım.

İşte toplantı günü, Ahmet’in kaynaştırma öğrencisi olduğu söylenince bu anı gözümün önüne geldi. Ahmet’in bu davranışı ile, normal sıradan bir öğrenci statüsünde olmadığı, aklî ve mantıkî anlamda biraz noksanlık bulunduğu anlaşılabiliyor.

Ahmet’in kaynaştırma öğrencisi olduğunu öğrendikten sonra artık Ahmet’e uygun özel sınavlar yapıp, özel olarak onunla ilgilenmemiz gerekiyordu. Özel olarak ilgilendiğim bir sırada çok basit bir çizim şeklini yapmakta dahi zorlandığını, sınavda sorduğum çok basit bir soruda, ilgisiz cümleler kurması ve hatta bu cümleleri dahi tamamlamayıp yarıda bırakması Ahmet’in kaynaştırma öğrencisi olmasından öte örgün eğitimin dışına çıkarılması gerektiği inancını doğurmuştu bende.

Çünkü, geçen sene dersine giren öğretmenler de kendisi ile özel olarak ilgilenmiş, özel sınavlar yapmış, normal öğrencilere sordukları soruların belki de on misli basitliğinde sorular sormuş olmalarına rağmen Ahmet başarısız olmuş ve sınıf tekrarı yapmıştı.

Konuyu rehber öğretmenlerimiz ile paylaşıp Ahmet ile örgün eğitimin yürüyemeyeceğini söyleyip velisini çağırıp görüşmek istediğimi dile getirdiğimde hak verdi. “Siz bilirsiniz hocam, görüşmenizde bir mahsur yok. Biz daha önce çok denedik, velisi okula bile gelmedi. Hatta telefon bile ettik. Çok ısrar edince dayısı geldi. Baba çok vurdumduymaz ve sorumsuz, ama bir deneyin isterseniz belki gelir. Gelirse en azından çocuğu hakkındaki düşüncelerini öğrenmiş olursunuz” dedi.

Okul idaresinden iletişim bilgilerini istedim. Arayıp anne ile görüştüm. Anneler babalara göre biraz daha şefkatli, çocuklarına biraz daha düşkün olduklarından annenin bu yönünü kullanmak istedim. Anneye, “Ahmet sınıf tekrarı yapan kaynaştırma öğrencisi.  Kendisi ile geçen sene öğretmenleri de, bu sene bizler de oldukça fazla ilgileniyoruz. Ama Ahmet nedense hep bunu kulak ardı ediyor, ya da gerçek manada kapasitesi olmadığından başaramıyor. Kendisini özel olarak gözlemlediğimizde sürekli kız arkadaşlarla iletişim içinde olduğunu ve kız arkadaşları için okula geldiğini hatta sınavlarda dahi bazen cevapları yazmak yerine kız arkadaşlarından bahsettiğine şahit olunmuştur. Babasını kaç defa okula çağırmamıza rağmen hiç gelmemiştir. Bu sefer son şansınız, ya babası okula gelir, bir veli görüşmesi yaparız ya da yarın öbür gün Ahmet’in eline ‘devamsızlıktan ve başarısızlıktan ötürü örgün eğitimin dışına çıkarılmıştır’ diye bir yazı ile eve göndersek hiç şaşmayın…” diye uzun uzadıya anlatıp ertesi gün muhakkak babasının okula gelip beni görmesini tembihledim.

Sanırım söylediklerim işe yaramış olacak ki ertesi gün ben dersten çıkıp öğretmenler odasına giderken koridorda beni bekleyen birinin yanıma gelip Ahmet’in babası olduğunu ve görüşmek istediğini söyledi. Birlikte öğretmenler odasına gittik.

Kendisine, neden uzun süredir çağırmamıza rağmen gelmediklerini sorduğumda; az çok hangi konuların konuşulacağını bildiğini ve bu yüzden konuyu pek ciddiye almadığını, dün eşini aradığımızda etkilenip oğlunun okuldan atılmaması için bu sefer konuyu ciddiye alıp geldiğini belirttiğinde sorumsuz ve vurdumduymaz bir baba olmasından ötürü kendisine olan kızgınlığımı ifade ettim. Oğluyla ilgilenmesi gerektiğini sonradan fark ettiğini söyleyerek haklı olduğumu dile getirdi. Yaklaşık bir saat görüştük.

Görüşme sırasında gördüm ki, çocuğunun özürlü olmasını kendi çıkarı uğruna kullanmak niyetinde. Ne dersem hangi açıklamayı yaparsam ‘haklısınız’ demekle yetiniyor ve bunun yanı sıra tebessüm edip sanki Ahmet onun oğlu değil de başkasının oğluymuş gibi bir rahatlıkla hareket ediyordu.

Köşeye sıkıştırıp iyice konuşturmaya çalıştığım bir sırada ağzından kaçırarak itiraf etti. Okulumuz bir meslek lisesi. Ahmet burayı bitirip bir meslek lisesi diploması aldığında meğerse babası birilerini devreye sokup yapacağı referanslar ile çocuğunu yarı özel olan bir kuruma memur olarak sokmak niyetinde. Ya da oğlunun özür grubu kadrosu ile işe girmesine yardımcı olacağı niyetinde. Bu şekilde oğlunu işe soktuktan sonra evlendirip anne baba olarak da onun yanına yerleşip gelecekte yaşlandıklarında rahat bir yerde kalmak istiyorlarmış.

Kanım dolmuştu benim. Oğlunun rahatı için kendi rahatını bozan babaların yanı sıra, kendi rahatı için oğlunu harcamak isteyen babaların varlığını gördükçe mesleğimi daha ciddiye alıp öğrenciler ile tek ilgilenmenin yanı sıra veliler ile de ilgilenmek onlara da öğretmenlik yapmak gerektiğine olan inancım bir kez daha artmış oldu.

Öğretmenlerin basite indirgendiği, sürekli hırpalanıp bıçaklandığı, ikinci insan muamelesi gördüğü bir ülkede mesleğini daha ciddiye alıp öğrencilerin yanı sıra velilere de, anne babalara da kucak açan bir öğretmen olmanın zorluğunu daha iyi idrak edip mesleğini de hakkıyla ifa etmenin vicdanı sorumluluğunu taşımak kolay olmasa gerek.

Babalık da bir meslek, öğretmenlik de…

Ne mutlu ki mesleğini hakkıyla ifa eden baba ve öğretmenlere…

 

Halis Serhat TAN

halisserhat@gmail.com