Endüstri inkılabı toplumda yeni kurumların oluşmasının da yolunu açmıştı. Bu kurumların en başında eğitim kurumları yani okullar gelmekteydi. Önceleri çalışanların çocuklarının avutulacağı yer olarak kurgulanan okullara daha sonra yeni misyonlar yüklenmeye başlandı. Bu misyonun başında devletin ideolojisinin okullar ve sistem vasıtasıyla yeni kuşaklara aktarılması gelmekteydi. Devlet geleceğini kurduğu eğitim modeli ve uygulamalarıyla okullar aracılığı ile nesilden nesile devam ettirecekti. Tüm kesimlerin aynı tezgâhtan geçtiği gerçeğini göz önüne alırsak hem model vatandaş oluşturulurken hem de işi olanların çocuklarının tutulduğu yer olması hasebiyle okullar çok önemli bir işlev görmektedir.
Zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılması ile birlikte devletin eğitim harcaması çoğalmıştır. Kalabalık sınıflar, atanamayan öğretmenler, hizmetli ve memur sayısının sınırlı olması ve daha bir çok sorun henüz gündemden çıkmamışken okulların giderlerinin aile birliği vasıtasıyla bağış yöntemiyle çözülmeye devam etmesi sosyal devlet ilkesine aykırılık arz etmektedir. Anayasada devletin eğitim konusunda asli görevli olması ve parasız olduğunun yazılı olmasının tam karşılığı yoktur. Yıllardır okulun ihtiyaçları yöneticilerin maharetleri ile bin bir sıkıntı yaşanılarak çözülmeye devam etmiştir. Bu durum sivil toplum örgütlerinin de çok ciddi gündemine gelmemiştir. Son yıllarda konuşuluyor olması iyi sayılsa da çözümün bir an önce bulunması okulların rahatlamasına sebep olacaktır. İster öğrenci başına bir miktar ödenek verilmesi isterse başka yöntemlerin uygulanması okullar üzerindeki veli baskısını azaltacaktır.
Devlet okulun binasını yapıyor, derslikleri düzenliyor. Teknolojik olarak FATİH ile donatıyor. Öğretmen ve idareci atamasını yapıyor. Nedense hizmetli vermiyor, temizlik maddesini ödenek oldukça toplu olarak yapılan ihalelerle veriyor. Küçük çaplı tamirat, Kalorifer bakımı, asansör bakımı, güvenlik sistemi ve elamanı ile fotokopi, kırtasiye, bilgisayar, yazıcı, sıra, masa, boya, spor malzemeleri, bahçıvan vd. İhtiyaçların karşılanmaması okullardaki idare, aile birliği ve öğretmenleri germektedir. Öğretim ve eğitim yapılan bir yerde velilerle öğrencilerin gelişimlerini konuşup bu alanda çalışmalar yapmak varken okullardaki eksiklerin konuşulması ve öğrencilerle para mevzularına girilmesi bir taraftan ilişkileri olumsuz etkilerken diğer taraftanda asıl hedeften uzaklaşılıyor. Müdürlerimiz müteahhit, aile birliği ve öğretmenlerimiz dilenci pozisyonuna düşürülüyor. Milletimizin yardımsever olması ve vakıf medeniyetinden geliyor olmamızla kör topal giden bu durumun bir an önce düzeltilmesi elzemdir.
Okulların varsa kantin dışında hiç bir geliri yoktur. Bu durumun istisnası liseler ile anaokullarında bazı giderler için genel bütçeden verilen bazı ödeneklerdir. Elektrik, su, internet ve telefon faturaları bütün okullarda devlet tarafında değişik usullerle ödenmektedir. Kısacası ilkokullar ve ortaokullar için ayrılan ödenekler valiliklerce harcanmaktadır. Bu harcamalar ihale yöntemiyle toplu olarak yapılmaktadır. Dolasıyla ilkokul ve ortaokulların temel ihtiyaçlarına hiç bir ödenek verilmemektedir. Okul müdürü kadar okuldur, sözünü dilimize dolamışız ve yerel imkânlar, sponsor çalışmaları ve bağışlar yoluyla ihtiyaçlarımızı çözmeye çalışıyoruz.
2016 yılı bütçe çalışmaları önümüzdeki günlerin en önemli gündem maddesidir. Buradan tüm dertli okul idarecileri adına yetkililere seslenmek istiyorum. Okulları bütçesiz yönetmek asli görevleri aksatmaktan başka bir işe yaramıyor. Lütfen asli işlerimize bizi geri döndürün, önceliğimiz eğitim olsun. Okulları veli vesayetinden kurtardığınız gün kalite en az %50 daha iyi olacaktır. Hesap verilebilir, hesap sorulabilir bir sistem kurduğumuzda işlerimiz daha güzel olacaktır. Gelin her yere bütçe ayırırken okulları da gözetelim. Yada anaokulları ve anasınıfları gibi aidat uygulamasını yasal hale getirelim, eğitime katkı alalım. Ne dersiniz? (1ilhamifindik@gmail.com)